Putlaştırılan Mevzuat
1990 yılında, Beşiktaş ve Trabzonspor’un oynadığı Federasyon Kupası maçında, İzmir Atatürk Stadyumuna asılan "Öylesine kutsalsın ki gözüm Beşiktaş'ım her hafta gelir sana ibadet ederim." pankartını Ahmet Taşgetiren şu şekilde yorumluyordu: “…Beşiktaş ‘tanrı’ yerine konuyor ve her hafta Beşiktaş maçını seyretmeye gelenler de ‘Beşiktaş'ın kulu’. Beşiktaş'a gösterilen tezahürat ise bir tür ‘tapınma’. Stadyumlar cami, kilise ve sinagoglara karşılık ayrı bir ‘mabet’. Belki hakemler bu mabedin ‘ayin yöneticisi...’ Söylenen sloganlar, şarkılar bir tür ‘ilahi’. Takım taraftarları arasında zaman zaman çıkan çatışmalar ‘dinsel savaş’.”
Günümüz modern yaşamını irdeleyince futbolda olduğu gibi çevremizin sayısız putla sarıldığını görüyoruz. Kasayı kucaklayanlar… Masaya yapışanlar… Nisaya diz çökenler… Lidere koşulsuz râm olanlar… Egosunu patlayacak derecede şişirenler… Müzik “ilahe”lerini takdim edenler… Gençliği “idol”lerle çevreleyenler… Kısacası, beşer eliyle inşa edilen ve beşeri sultası altına alan varlıklar veya masum olduğu halde sevginin ifratı ile putlaşan nesneler, kavramlar, semboller…
Bürokratik mekanizma içinde putlaşan unsurlardan biri de “mevzuat”tır. Cemil Meriç’in ifadesiyle, kanun, Avrupalı için “eski Yunandan beri ‘büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı’ olarak işlev görmüştür. Cellini bir adam öldürüp, Papa'ya şikâyet edilince, Papa’nın kaşlarını çatarak “Bizim kanunlarımız avam içindir, dâhiler için değil" dediğini vurgular büyük mütefekkir. Aynı hastalık müşrik Arap toplumunda da vardı.
Mekke'nin fethi sırasında Mahzum oğullarından bir kadının hırsızlık yapması üzerine, ailesi onun elinin kesilmemesi için Hz. Peygamber'e aracı göndermiş, aracı Hz. Peygamber’e gelip onun affını isteyince, Hz. Peygamber kıpkırmızı kesilmiş ve "Allah'ın koymuş olduğu cezalardan birini kaldırmam için mi bana ricada bulunuyorsun?" demişti ve akşam vakti şu destansı hakikat dersini insanlığa vermişti: "Ey insanlar! Önceki ümmetlerin helak sebepleri, içlerindeki soylu ve şerefli kimselerin herhangi bir suç işlemesi halinde onlara ceza tatbik etmemeleri; zayıf ve sıradan kimselerin suç işlemesi durumunda ise onları cezalandırmalarıdır. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki onun kızı Fatıma hırsızlık yapacak olsa onun da elini kestirirdim."
Hz. Ömer’in yaşamında iz bırakmış, hatırladığında kendini ağlatan ve güldüren iki önemli olaydan bahsettiğini vurgular kaynaklar. Kendini güldüren hadise, cahiliye döneminde helvadan putlar yapmaları ve acıkınca da yemeleridir. Günümüzde de zayıf, imtiyazsız, sıradan kişilerin talepleri olduğunda, onlara şu cevap verilebilmektedir: “Elimizden bir şey gelmez. Mevzuat (kanun) böyle!” Sanki kanunu yapan beşerin kendisi değilmiş gibi… Diğer yandan, aynı mevzuatın zengin/imtiyazlı/elit birilerini engellemesi sonucu tavır bir anda değişmekte ve mevzuat “Bir kere delinmesiyle bir şey olmaz” denilen bir kevgire dönmektedir. Yani, sıradanın talebinde tapılan bir put, elitin talebinde yenilen bir put haline dönüşmektedir.
Çözüm, Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Kitabına uydurulmaz, Kitab’a uyulur” vecizesini yaşam prensibi yapmaktan ve doğru mevzuata tabi olurken, yanlış mevzuatı putlaştırmamaktan geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder