KARA AVRUPASI HUKUK DÜZENİ
Kara Avrupası hukuk düzeni ya da diğer bir adla Kıta Avrupası hukuk sistemi, modern dünyadaki en yaygın hukuk düzenidir. Temellerini Roma hukukundan alan Kara Avrupası hukuk düzeni, derlenmiş yazılı kurallara dayanmaktadır. Bu düzenin en önemli parçaları kamu hukuku-özel hukuk ayrımı ve adli yargı-idari yargı ayrılığıdır.
Bu hukuk düzeni, Roma'nın düşünsel alandaki en önemli yapıtlarından sayılır. Modern dünyadaki etkileri hâlâ süren Roma hukukunun kuralları Doğu Roma imparatoru I. Jüstinyen tarafından 6. yüzyılda derlenerek, yazılı duruma getirilmiş ve Corpus Iuris Civilis adlı yapıtta toplanmıştır.
Başlıca amaçlardan biri yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemek olan bu hukuk düzeninde, medeni hukuk bu nedenle oldukça gelişkindir. Diğer hukuk alanlarının gelişimi ise medeni hukukun etkisi altında olmuştur. Kara Avrupası hukuku, kilise hukukundangelen bazı esaslardan da önemli ölçüde etkilenmiştir.
Kara Avrupası hukuk düzeninde özel hukuk-kamu hukuku ayrımı vardır. Özel hukuk bireyler arasındaki ilişkileri, kamu hukuku ise kamu kuruluşlarının birbirleriyle olan ve bireylerin kamu kuruluşlarıyla olan ilişkilerini düzenler.
Anglosakson ekolünü temsil eden ortak hukukta hukuk, uygulamaya yönelmiş ve temelde mahkeme kararlarıyla biçimlenmiştir. Kapsamlı ilkeler ve soyut genellemeler tercih edilmemiştir. Kara Avrupası hukukunda ise hukuk kuralı yargıçlarca yaratılmaz. Yurttaşların hak ve ödevlerini, toplumsal düzen kurallarını ve davranış sınırlarını hukuk belirler. Kara Avrupası'nda hukukun gelişiminde akademik çalışmalar da önemli derecede etkilidir.
ANGLO-SAKSON HUKUK SİSTEMİ
Ortak hukuk ya da Anglo-Sakson Sistemi,[1][2][3][4] (İngilizce: common law), özellikle tarihinde Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temellerini oluşturur. Emsal kararlar yansıtan, kapsamlı yasallaşmamış kanunları dikkat çeken özellikleri arasında yer alır. Bu emsal kararlar yüzyıllarca yargıçlar tarafından gerçek davalarda verilen hükümlerden elde edilmiştir.
Tarihi Gelişimi
1066 yılında İngiltere'nin Normanlar tarafından istilasından sonra Normanlar bütün ülkede geçerli olacak bir hukuk sistemi yarattılar. Ülkenin her bir tarafına gezici yargıçlar gönderildi. Bu yargıçlar gittikleri bölgedeki örf ve adetleri de göz önünde bulundurarak hukuki sorunları çözmeye başladılar. Bu sistemdeki amaç ülkenin tamamının yargıçlar tarafından oluşturulan ortak bir hukuka sahip olmasıydı. Common Law bu dönemde oldukça katı ve şekilciydi. Dava açabilmek için Lord Chancellor (Adalet bakanlarında biri)"writ"(ferman) almak gerekiyordu. Common Law mahkemelerinde adeleti bulamayanlar "Tanrı aşkına ve merhameten (for the love of God and the way of charity)" Kral'a başvurmaya başladılar. Bu başvurularla ilgilenilmesi işi yine Lord Chancellor'a bırakılmıştı. 1474'de Common Law'ın hakkaniyet eksikliklerini gidermek için yeni bir mahkemeler sistemi kuruldu. Buna da Equity Law dendi. Bu yeni mahkemelerde writ koşulu aranmıyor isteyenler bir dilekçeyle dava açabiliyordu. 19. yüzyıldan sonra ise yeni sosyal ve ekonomik koşullara uyum sağlayamayan Common Law ve Equitty Law'ın eksiklerini gidermek üzereStatue Law oluşturuldu. Bu yeni kurallar İngiliz Parlementosu yani yasama organı tarfından çıkarılmıştır.
Bugün ise Common Law sözcüğü bu üç sistemi birleştiren bugüne kadar uzanan bir hukuk sistemini anlatmak için kullanılır.
Özellikleri
- Tedvin Edilmemiştir: Common Law bir kanunlaştırma hareketi sonucunda değil yargıçların örf ve adet kurallarına bakarak hukuk kurallarını oluşturmasıyla başlamıştır. Kanunlar, dağınık haldedir. Kara Avrupası hukuk sisteminde olduğu gibi Medeni Kanunlar, Ticaret Kanunları yoktur.
- İçtihadi Niteliktedir: Her yargıç davayı sonuçlandırırken ondan önce görülmüş benzer davaların kararlarıyla bağlıdır.
- Kamu Hukuku - Özel Hukuk Ayrımı Yoktur: Bu hukuk sisteminde, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar ile devlet ile özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda yargılama açısından hiçbir fark yoktur.
- Örf ve Adet, Hukukun Asli Kaynakları Arasında Yer Alır: Hakimler, bir örf ve adet kuralı varsa bunu uygular.
- Yargı Birliği İlkesi Geçerlidir: Anglo-Sakson hukuk sisteminde mahkemeler, adli mahkemeler ve idare mahkemeleri olarak ayrılmamıştır. Mahkemeler, değişik isimler taşıyabilir fakat tüm mahkemeler tek ve en yüksek mahkemeye tabidir.[5]
ROMA HUKUKU
Avrupa Kıtası ülkelerinin yanında Türkiye'nin de uyguladığı sistemdir. Roma hukuku, tüm dünyada hukuk fakültelerinde en yaygın olarak öğretilen hukuk sistemidir ve birçok ülkede bugün uygulanan laik hukuk sistemlerinin kaynağıdır. Bu sistemde hukuk, kamu hukuku ve özel (medeni) hukuk diye iki ana bölüme ayrılır. Bu anlayış, özellikle yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir. Bu sebeple Medeni Hukuk diğer sistemlere göre çok daha ileri düzeydedir. Hukuku, yasa koyucular yapar.
İstanbul şehrinde Bizans İmparatoru Jüstinyen döneminde (M.S. 565) derlemesi yapılan "Corpus juris civilis" ya da "Jüstinyen Kodeksi",
Roma hukukunun Bizans dönemine uyarlanmış bir derlemesidir . Bu derleme, Roma hukukunun yaşatılması ve sonradan modern Avrupa'nın çağdaş hukuk sistemlerine kaynaklık etmesinde önemli rol oynamıştır.
Roma hukukundan günümüze birçok temel prensip ve özdeyiş kalmıştır. Masumiyet karinesi (hiç kimsenin suçu kanıtlanmadan suçlu sayılamayacağı), kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi (kanunen suç olarak tanımlanmamış bir eylemin suç olarak nitelenemeyeceği ve buna ceza verilemeyeceği), hukukun yönetim erkinden bağımsız olması ve hiç kimsenin kendi davasının yargıcı olamayacağı ilkeleri bunlardan en çok bilinenleridir.
Omnes homines aequales sunt (Bütün insanlar eşittir)
Nullum crimen, nulla poena sine lege (Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz)
Actori incumbit onus probandi (İspat yükü davacıya aittir)
In dubio pro reo (Şüpheden sanık yararlanır)
İnfinita aestimatio est libertatis (Özgürlüğün değeri sonsuzdur)
Iustitiae dilatio est quaedem negatio (Geciken adalet onun reddi demektir)
Leges ab omnibus intellegi debent (Kanunlar herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır)
Litorum usus publicus est (Kıyılar herkes tarafından kullanılabilir)
Ne bis in idem crimen iudicetur (Aynı suça iki defa mahkûmiyet kararı verilemez)
Nihil iniquis venali iustitia (Satın alınabilen adaletten daha kötü bir şey olamaz)
Non servata forma corruit actus (Şekle uyulmamışsa muamele yıkılır)
Poena corporalis maior qualibet poena pecuniaria (Bedeni ceza her türlü para cezasından daha ağırdır)
Quilibet praesumitur bonus, usque dum probetur contrarium (Aksi kanıtlanıncaya kadar bir kimsenin iyi niyetli olduğu karinedir)
İSLAM HUKUKU
Şeriat (Arapça: الشريعة), İslam hukuku anlamında İslam'daki ibadetler, muameleler ve cezaları içerisine alan, dinî hukuka ait tüm kavram ve kurallara verilen isimdir. Fıkıh ise şeriatta bu kanun ve kuralların teorik ve pratik uygulama çalışmaları ile ilgilenen, bir anlamda şeriatın ne olduğunu belirleyen çalışmalara verilen isimdir.
İçindekiler
[gizle]Etimoloji[değiştir | kaynağı değiştir]
Şeriat, Arapça kökenli bir sözcük olup; "yol, mezhep, metod, âdet, insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir.
Terim olarak "Kur'an âyetleri, Muhammed'in söz ve fiilleri olarak anlaşılan (sünnet/hadis) ve İslâm bilginlerinin görüş ve yorumlarıyla oluşturulan dini kanunlar toplamıdır. Bazen din anlamında da kullanılan şeriat, "dinin insan eylemlerine ilişkin hükümlerinin bütünü", "dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı" ve "İslam Hukuku" gibi anlamlara gelmektedir.
Şeriat sözcüğü şerea' (الشر ع) kökünden gelmektedir. Bu sözcük şeriat hükmü koymak manasında kullanılır. Şeriat koyana "şâri"denir. Bu sebeple İslami literatürde şâri olarakAllah’a"Şâri-i Hâkim" veya "Şâri-i Mübîn" denildiği de olur.
Şeriat kelimesi diğer kanunlar için de kullanılmıştır. "Musa'nın şeriatı", "Zerdüşt şeriatı" vb (Zerdüştlükte şeri-gitmek aw at , su ,suya giden yol Awesta varolan su). Şeriat sözcüğünün çoğulu "şerâyi"dir. Şeriatı din anlamında ve onunla eşdeğer kullananlar olduğu gibi, şeriatı daha çok muamelat (işlemler), feraiz (yasal yükümlülükler) ve ukubat (cezalar) çerçevesinde inanç, ibadet, ahlak eksenli dinden farklı olarak zorunluluk taşımayan, değişken ve dönemsel hükümler olarak ele alan ilahiyatçılar da bulunmaktadır.
Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]
İslama inancına göre son peygamber olan Muhammed'den önce de birçok peygamber gelmiştir. Bu peygamberlerin bazılarının kendi dönemlerine uygun kanunlar ile gönderildiğine, İslam şeriatının da önceki şeriatların bir devamı ve tamamlayıcısı niteliğinde olduğuna, bu şeriatların hükümlerini kaldırdığına, son ilahi din olduğuna inanılması dolayısıyla da İslami hükümlerin kıyamete kadar değişmezliğine inanılır;
"Allah dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh'a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (42:13).
Bununla beraber şeriat hükümleri baştan beri sabit ve değişmez hükümler olarak kalmamıştır. İslamda nasih ve mensuh konusu baştan beri tartışılagelen bir konudur. Muhammed'in ölümü sonrasında ise Halife Ömer'in Kur'anda açıkça sayılmasına rağmen zekat'ın sarf yerlerinden "İslama ısındırılması gerekenler" maddesini bugün buna ihtiyaç kalmamıştır gerekçesi ile yürürlükten kaldırması dine dayalı hükümlerin zaman ve şartlara bağlı değişkenliği konusuna getirilen tipik örneklerdendir.
İslamda en önemli hukuk bilginlerinden olan; Cafer-i Sadık (ö 765), Ebû Hanîfe (ö. 767), Şâfiî (ö. 819), Mâlik b. Enes (ö.795) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 855)'in temsil ettiği ekol ve görüşlerin sistemleştirilmesiyle şeriat ve fıkıh mezhepleri ortaya konmuştur. Şer'i deliller, yada şeriatta hüküm kaynağı kabul edilebilecek kaynaklar başlangıçta sadece Kur'an ve Muhammed'in uygulamaları iken, sonraki dönemlerde köktenci eğilimler dışında gelişen İslam mezheplerinde fıkıhçılar bu kaynakları genişletilerek icma, kıyas, örf, istihsan, akıl (şiilikte) gibi insani, yerel ve dönemsel özellikleri olan yeni hüküm kaynakları tanımlamış ve bu kaynaklara dayalı hükümlerin de şeriatta geçerliliğini vurgulamışlardır.
Daha ileri dönemlerde ise akıl ile nasların hükümlerinin kaldırılabileceği tartışmalarının yapıldığı ve laiklik yönünde adımların atıldığı gelişmeler yaşanmıştır. Türklerin ağırlıklı mezhep önderleri olan Hanefi ve Maturidi anlayışı rivayet ve naslar karşısında aklı ve maslahatı öne alan özellikler taşımaktaydılar. İmam Maturidi, şeriata esas teşkil eden hüküm ayetlerinde, ayetin geçerlilik süresinin (neshi) belirlenmesinde veya geçici bir süreyle uygulamadan kaldırılmasında ve maslahatın belirlenmesinde ölçüt olarak aklı kabul etmiştir.[1](bk;İslamiyet ve laiklik)
Günümüzde bazı ilahiyatçılar Kur'an'ın bir din kitabı olmasından hareketle ayetlerin dinin aslından olan iman, ibadet ve ahlak bakımından değerlendirilebileceğini, ahkam ile ilgili ayetlerin değişken töresel ve dönemsel özellikler taşıdığı gerekçesiyle aynen uygulanmasının şekilci ve literalist yaklaşımın bir sonucu olduğu görüşlerini ileri sürmekte ve geleneksel şeriat uygulamalarına karşı çıkmaktadırlar.[2] Kur'andaki ahkam ayetlerinin yaklaşık %80' döneminin Arabistan örf ve geleneklerini yansıttığı da bu çevrelerde ifade edilmektedir.
TESEV tarafından yapılan sosyal araştırmalarda son yıllarda Türk halkının şeriat'a olan desteğinin azalmakta olduğunu göstermektedir.[3]
Günümüzde uygulama[değiştir | kaynağı değiştir]
Günümüzde İslam işbirliği teşkilatına üye ülkeler arasında şeriatı hiçbir şekilde uygulamayan, kısmen veya tamamen uygulayan veya bölgesel farklılıklarla birlikte uygulayan ülkeler bulunur.
- Yargıda şeriatı uygulamayan Müslüman ülkeler
- Şeriatı kısmen (kişisel durumlarda: evlilik, boşanma, miras ve velayet) uygulayan, bunun dışında uygulamayanlar
- Şeriat kanunlarını bütünü ile uyguladığını iddia eden ülkeler
- Şeriatı bölgesel farklar gözeterek uygulayan ülkeler
Ayrıca değişik ülkelerde şeriat uygulamalarının ülkeler bazında geçerli olması için mücadele eden İslamcı akımlar, dini eğitim kurumları ve terör gurupları bulunmaktadır.
Değerlendirme ve tanımlamalar[değiştir | kaynağı değiştir]
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Temel İslam bilimleri bölümünde yapılan bir araştırma tezinde bu hukuk sisteminin nitelikleri anlatılmaktadır: "Bizim üzerinde durduğumuz, Kur’an’ın da işaret ettiği İslam öncesi Arap folklorundaki mitolojik unsur ve menkıbeleri Kur’ân’ın yok saymadığıdır. Kur’ân’a baktığımızda O'nun emrettikleri ve anlattıkları da hiç yoktan olan şeyler değildir. Bunlar o toplumda bilinen ve icra edilen şeylerdir. Kur’ân’da emredilen ibadetlerin bir kısmı zaten Araplar'ın yaşamında kültürlerinde, örf ve adetlerinde, bir kısmı da Tevrat'ta bulunuyordu. Örneğin namaz, oruç, hac, zekat... gibi. Burada Kur’ân’daki hukuk sistemi Arapların geleneksel hukuk sistemiyle Tevrat'ın bir karışımıdır dersek abartmış olmayız. Araplarda kısas, diyet, hırsızın elinin kesilmesi, cezaları olduğu gibi örtünme de köklü bir gelenek halinde idi. Yahudilikte de kısas bulunduğu gibi, faiz de yasaklanmıştı. Bazı durumlarda zina eden kadın ve erkek taşlanarak öldürülürdü."[4] şeklindedir.
Şeriat kurallarının bir kısmının bazı inanç esaslarıyla birlikte Sümerler gibi ilk şehir devletlerinin o günün anlayışına uygun şekilde oluşturduğu, insanlar arasında hukuki açıdan hür-köle ve kadın-erkek ayrımı içeren seksist kurallar ve yasalardan etkilenerek oluşturulduğu söylenebilir. Kısas, hırsızın elinin kesilerek cezalandırılması gibi temel ceza yasalarının Hammurabi Kanunları'ndan veya bu kuralları benimseyen Arap topluluklarının uygulamalarından alınarak şeriata konulmuş yasalar olduğu iddiaları [5] üzerinde durulmaya değer konulardandır. Erkeğe iki kadının payının verilmesi [6] ve bir erkeğin şahitliğinin iki kadına eşit olması gibi yasaların da aynı anlayışın türevleri olması mümkündür. İslamda ilahi bir kaynak olarak kutsanan ve birçok inanç ve uygulaması içselleştirilen Yahudi yasalarınınsümer inançları ve Hammurabi yasalarıyla bağlantılı olduğu başka araştırmacıların da dikkatini çekmiştir.[7] Bazı batılı araştırmacılar Roma hukukununhadisler yoluyla birçok açıdan İslam hukukunu etkilediği görüşlerini ileri sürmüşlerdir.[8]
Batıni İslam anlayışında şeriat kapısı seyr-i sülukun ilk ve en düşük mertebesi kabul edilir.
Şeriatın kaynakları[değiştir | kaynağı değiştir]
Fıkıh usûlü |
---|
Fıkıh |
Ahkam |
Dini unvanlar |
Şeriatın Allah’ın sözü olduğuna inanılan kaynağı Kur’an, Kur’an’ı tebliğ eden peygamberin sözleri Hadis ve bunları yorumlayan fıkıhçıların sözlerinden (içtihad) oluşur. İçtihad yapan kişiler kendilerini Kur’an ve sünnet ile sınırlandırarak onun dışına çıkmamaya çalışırlar. Toplumun her türlü hukuki ve medeni meseleleri bu müessese tarafından çözüme kavuşturulmaya çalışılır.
İslam hukukçularının ortak kabul ettiği iki ana kaynak Kur’an ve Sünnettir. İcma da farklı yorumlanmakla beraber üçüncü ortak kaynak kabul edilir. Hanefi ve Şafiiler kıyası, Şii Caferi mezhebi ise aklı, dördüncü kaynak olarak kabul ederler. Hanbelîler üç esastan sonrasını kabul etmezler.
Hanefi hukuk ekolü dört delile dayanır. Şer'i deliller olarak da anılan bu kaynaklar şunlardır:
- Kur'an: Şeriatın ana kaynağı olmakla birlikte çoğu dini hikâyelerden oluşur ve çok az yasa içerir.[9]
- Sünnet (Hadisler yoluyla)
- İcmâ (İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları konular)
- Kıyas (Birbirine benzeyen meselelerin, hükümlerinde de benzerlik bulunması gerektiği düşüncesinden hareketle oluşturulan yeni hükümler; örneğin içki yasağından hareketle uyuşturucu kullanımının da dinen yasak ve haram olduğuna hükmedilmesi vb.)
Fakat azınlıktaki bazı İslam hukuku bilginleri bu dört temel delilden icmâ ve kıyası kabul etmemişlerdir; Zahiri mezhebi gibi.
Bir hükmün İslami nitelik taşıması bu kaynaklardan en az birisine dayandırılmasına bağlıdır.
Müctehidler şeriat hükümlerini ortaya koymada kitap, sünnet, icmâ ve kıyastan başka fer'î deliller adı verilen maslahat (toplum yararı), örf ve adet, İslam'dan önceki şeriatlar (Şer'ü men kablena), Sahabe görüşleri (Sahabi kavli) gibi deliller de kullanmışlar, böylece dayanılan kaynakları zenginleştirmişlerdir.
Fıkıh[değiştir | kaynağı değiştir]
Şeriatın başlıca İlahi olarak tanımlanan Kur'an ve Sünnet olarak iki kaynağı bulunur. Fıkıh bu kaynakların yorumu ve ictihatlarla geliştirilen insan anlayışıdır. Bu anlayış ve yorumlar fıkıh ve kanun mezhepleri şeklinde gelişmiştir. Fıkıh âlimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir:İbadetler, muâmeleler ve ceza hukuku.
İnsan davranışlarının sınıflandırılması[değiştir | kaynağı değiştir]
Fıkıhta insan davranışları değişik kategorilere ayrılır; Farz (Mutlak zorunluluk ifade eden eylemler ve ibadetler), Vacip (Gerekli, bir alt derece zorunluluk), sünnet, müstehap (sevilen işler), helal, mekruh (çirkin karşılanan; çok çirkin, tahrimen mekruh, az çirkin, tenzihen mekruh) haram(kesinlikle yasak) gibi.
Bu eylemlerin şeriat anlayışında maddi ya da manevi karşılıkları bulunur. Farz, vacip ve sünnet olarak nitelendirilen eylemlerin terki, mekruh ve haram olarak nitelendirilenlerin yapılması cezai (had veya tazir) karşılık görür.
İbadet (Abd; köle ve kul, kulluk, kölelik); Allah'ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit eyleme denir. İslami terminolojide ise, ayet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ritüellerdir. Namaz, oruç, hac, zekât ve kurban İslam'daki zorunlu ibadetlere örnek olarak verilebilir.
İslami kanunların uygulama sahaları[değiştir | kaynağı değiştir]
- Hijyen ve arınma; Abdest ve gusül
- Ekonomi kanunları; Zekat, vakıflar, faiz ve miras kanunları
- Yeme içme ile ilgili; Oruç, kurban, içki
- Ritüeller; Namaz, hac, tavaf, cenaze ve bayram namazları,
- Evlenme ile ilgili; Nikah, ayrılık, hulle, ,
- Cezai yaptırımlar; Had, tazir, kısas, cizye, irtidat,
- Askeri; Cihat (saldırı veya savunma amaçlı), sulh ve savaş esirleri
- Giyim; Tesettür
- Diğer; Ticaret ve davranışlar, köleler ve İslam olmayanlar
Yasalar ve uygulamalar[değiştir | kaynağı değiştir]
Muameleler (Feraiz)[değiştir | kaynağı değiştir]
İnsanlar arasındaki medenî, ticarî, ekonomik ve sosyal ilişkiler, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır. Şeriat hukukunda fıkıhçılar tarafından evlenme (nikâh), boşanma, nafaka, velâyet, vekâlet, vesayet, miras, alış-veriş gibi toplum hayatına ait medenî işlemlere ve hatta devletler hukukuna ait hükümler ortaya konulmuştur.
Miras, Avliyye ve Reddiyye konusu: Miras paylaşımı Nisa suresi 11-12 ve 179. ayetlerinde konu edilmiştir. Buna göre erkeklere mirastan kadınlara göre 2 kat hisse verilir. Mirasçıların paylar toplamının paydalar toplamından yüksek olması konusunda avliyye ve tam tersi durumlarda reddiyye yöntemleri kullanılır. (İlgili madde: İslam miras hukuku)
İslam fıkıhçıları ibadetler, cezalar, muamelat gibi hususlarda hermafroditlerle ilgili hükümler de ihdas etmişlerdir.[10]
Şahitlik kuralları[değiştir | kaynağı değiştir]
Hukukun tesis edilmesinde en önemli belirleyicilerden birisi olan, kimlerin şahitliğinin kabul edileceği, kimlerin şahitliğinin kabul edilmeyeceği konusu, şeriat hukukunda en önemli konu başlıklarından birisidir;
Had cezaları gerektiren suçların ispat edilmesinde, vasiyet ve boşanma davalarında kadınların şahitlikleri geçersizdir.[11] Diğer konularda en az bir tane erkek bulunması koşuluyla 1 erkek + 2 kadın şeklinde kadınların şahitliği kabul edilmiştir.[5][12]
'"Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir..." (Bakara suresi, 282)
Büyük günah işleyen ve dinde fasık olarak tanımlanan kişilerin eylemlerine karşılık gelen had ve tazir cezalarının yanında şahitlikleri de geçersizdir.
Evlenme ve boşanmalar[değiştir | kaynağı değiştir]
Genel anlayışta Nisa suresi 3. ayete dayandırılan nikah hükümlerine göre bir erkek gücü yetiyorsa aynı anda esir ve cariyelerden sınırsız olarak, ayrıca hür olanlardan en fazla 4 kadınla evlenebilir.
"Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındaki sahip olduklarınızla (cariyelerinizle) yetinin. İşte bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur." (Nisa suresi, 3)
Şeriata göre gerekçesiz mutlak boşanma yetkisi erkeğe verilmiştir. Kadın erkeği; ancak hakimi ikna edecek geçerli sebepleri sunması durumunda hakim kararıyla boşayabilir. Ayrıca boşanma yetkisi evlilik sırasında veya sonrasında eşi tarafından kadına verilirse kadın da gerekçesiz olarak eşini boşayabilir.[13]
Ceza hukuku[değiştir | kaynağı değiştir]
Şeriat hukukunun kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam’ın emir ve yasaklarına uymayan ve/veya suç işleyen kimselere karşı verilecek bedensel, maddi (mali) veya caydırıcı bazıcezai hükümleri kapsar.
Cezalar başlıca 3 kısımda incelenir;
1-Kısas: Kısas; cana can, göze göz, dişe diş, hüre hür, köleye köle, kadına kadın gibi doğrudan suçu işleyenin işlediği suçun aynısı bir karşı eylem ile cezalandırılması anlamına gelmektedir.
2-Hudud Yasası (Had cezaları): Zina, hırsızlık, içki içmek, eşcinsellik, kazf, yol kesme ve irtidat cezaları.
Zina: Kur’an’a göre 100 sopadır. Zina yapan cariye ise o zaman da bu cezanın yarısı kadar ceza alır.[14] Ancak hadislere göre bekarlara 100 sopa evlilere ise recm cezası verilir.
Eşcinsellik: Kadınlar için ev hapsi, erkeklere ise eziyet şeklinde uygulanır. (İlgili madde: İslam'da eşcinsellik)
Hırsızlık: Hırsızlık eyleminde sağ elden başlayarak, ellerinden bir tanesinin kesilmesi şeklindedir.
İçki içmek: Kur’an’da cezası belirtilmeyen bir suç[15] olan içki içmenin cezası icma yoluyla 80 sopa olarak tayin edilmiştir.
Kazf: İffetli kadına yapılan zina isnadı, 80 sopa ile cezalandırılır ve şahitliği kabul edilmez. (İlgili madde: İfk olayı)
Yol kesme: Eylemlerinin çeşidine ve ağırlığına göre sağ el ve sol ayaklarının çapraz olarak kesilmesi, hapsedilme veya sürgün cezaları verilir.
Cizye: Gayrimüslimlerden alınan vergidir.
İrtidat: Dinden çıkma, dini terminolojide "küfre girer" şeklinde ifade edilen eylemlerin yapılmasıdır. Fıkıhta farz veya sünnet olarak tanımlanan dini emirleri reddeden, hafife alan, alay veya saygısızlık eden, veya "elfaz-ı küfür" denilen sözleri konuşan kişilere uygulanır. Cezası ölümdür.
Fıkıh terminolojisinde fasıklık olarak nitelendirilen, küçük günahların sürekli işlenmesi veya daha büyük cezayı gerektirmeyen büyük günahlar tazir cezalarının konusudur.
Kısas ve had cezaları Kur’an ayetleriyle karşılığı belirlenen suçlardır. Diğer suçlar ise ceza miktar, yöntem ve uygulaması hakimin takdirine bırakılan, tazir (toplum içinde azarlamadan sopa atmaya, sürgün, hapis ve idama kadar değişen) cezalarıdır. Tazir cezalarının namazın terki ve irtidat örneklerinde görülebileceği gibi hafif olması diye bir kural yoktur.
İslam ceza hukukuna ait örnekler: Namaz kılmayanların dövülmesi, hapsedilmesi ve kılmamakta ısrar edenlerin öldürülmesi[16][17][18], kısas (Göze göz, cana can gibi) hükümleri [19], hırsızlık yapanların elinin kesilmesi, zina suçu işleyenlere 100 sopa veya recm cezalarının verilmesi.[20],[21] Şeriat hukukunda eşcinselliğin ölünceye kadar hapis, 100 sopa veya recm şeklinde mezheplere göre farklılıklar gösteren cezaları bulunmaktadır.[10][21]
Eleştiriler[değiştir | kaynağı değiştir]
Demokrasi ile uyum[değiştir | kaynağı değiştir]
Şeriat yönetimlerinde şura, icma gibi demokratik kavram yöntemlerin yanında, ulul emre itaat gibi otokratik kavramlar bir arada bulunur.
İnsan hakları, eşitlikler ve özgürlükler[değiştir | kaynağı değiştir]
Kadın hakları: Şeriat yasalarında miras, şahitlik gibi konularda kadın-erkek arasında, ceza davalarında köle-hür insanlar arasında,[22] yine şeriata göre suç sayılan zinanın cezalandırılmasında evli kişiler ile bekarlar arasında farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bazı şahitliklerde kadınların şahitliği hiçbir şekilde kabul edilmez iken, bir kısım şahitlik konularında en az bir erkek bulunmak şartıyla iki kadının şahitliği tek erkeğin şahitliğine eşit kabul edilir. Fasıklık gibi, değerlendirenin tutumuna bağlı, subjektif değerlendirmeler ile kişilerin şahitlikleri geçersiz sayılabilir.
Güncellik konusu, çocuk evlilikleri: Şeriatın içtihadi kısmı ayrı tutulursa eleştiri ve zaman, mekân ve toplumsal anlayışlar gibi değişen şartlara bağlı geliştirilmesi zorunluluk arzeden yeni yaklaşımlara kapalı olduğu söylenebilir. Küçük, karasal yaşam tarzına sahip bir kabile toplumunun sınırlı zaman diliminde yaşadıkları örneklerden yola çıkılarak evrensel ve bütün çağları kapsayan yasa ve düzenlemeler yapılabileceği inancı sorgulanmaya açık bir konudur. Örneğin dini anlayış, yaşam tarzı ve ibadetler gibi kişisel tercihlere saygı çerçevesinde kalması gereken eylemlerin ceza veya hak mahrumiyeti şeklinde yaptırımlara konu olması günümüzde kabul edilebilir yöntemler değildirler. Değişen hukuk anlayışı çerçevesinde verilebilecek diğer örnekler günümüzde en nefret edilen suçlardan sayılan puberte öncesi çocuk evliliklerinin muhtemelen dönemin anlayışına da uygun olarak yasaklanmamış olması ve ilk İslam toplumunda da yaygınlığıdır.[23] Yine günümüzde pek çok toplumda yasal bir durum olan evlilik dışı ilişkiler ve eşcinsellik şeriata göre suç kabul edilir.
Özgürlükler, LGBT bireyler: Fikir, inanç, ibadet ve ifade özgürlükleri şeriat yönetimlerinde sorunlu alanlardır. Örneğin dini kutsallara yönelik eleştiriler elfazı küfür sayılabilir, komedi ve karikatürler irtidat sayılıp ölümle cezalandırlıbilir. Eşcinsellik, transseksüellik vb. yaşam tarzları ve bedensel değişim konularına şer'i yaklaşımlar da kanun önünde eşitsizlikler ve insan hakları ihlalleri açısından kritik edilmesi gereken konulardandır.
Yasal sorunlar / Legalite[değiştir | kaynağı değiştir]
Cezalarda kanunilik, mezhepsel farklılıklar: Şekli ve miktarı konusunda görüş birliği bulunmayan ibadetlerin terk edilmesinin [24] şeriat yönetiminde ceza veya hak mahrumiyeti davalarına konu olması, insan hakları ihlali gibi sakıncalar yanında cezaların kanuniliği ilkesine de aykırıdır. Şeriat hukukunda tazir cezaları için kanunilik ilkesi bulunmamakta, tamamen hakim veya siyasi otoritenin takdiri geçerli olmaktadır. Şia mezhebinde meşru kabul edilen mut'a bir Ehl-i Sünnet mezhebi tarafından had cezası uygulanması gereken bir haramdır. Tazir cezalarına konu olabilen İslamda büyük günah, farz, vacip, zekat, namaz, tesettür, sünnet, hadis gibi kavramlar her mezhep ve bölgede farklı anlayış, yorum ve uygulama şekilleri bulunan dini kavramlardır.
Pratiğe uyum zorlukları ve toplumsal ayrımcılık: Bir kişiye yönelik tecavüz veya zina isnadında güvenilirlik şartlarını taşıyan dört yetişkin erkeğin şahitliğinin zorunlu olması, aksi taktirde tecavüze uğramış bile olsa tecavüz veya zina isnadında bulunan kişi veya kişilerin iftira cezasıyla cezalandırılması. Bu cezalar için kadın ve çocukların, Müslüman bile olsalar içki veya namaz gibi konularda dini yönden beğenilmeyen ve fasık olarak tanımlanan kişilerin şahitliklerinin geçerli kabul edilmemesi.
Suç-ceza dengesi: Günümüz hukuk anlayışında cezaların intikam duygusundan uzak, caydırıcı, önleyici ve ıslah amacına uygun ve işlenen suç ile uygun ağırlıkta bir karşı eylem olması amaçlanır. Bundan dolayı suçun hangi saiklerle işlenmiş olduğu, suç eylemi öncesinde, sırasında ve sonrasındaki davranışlar göz önüne alınarak cezaların ağırlaştırılması veya hafifletilmesi sözkonusu edilir. Şeriat hukukunda verilen cezaların ağırlığının bu amaçlara uygun olup olmadığı yanında suç eyleminin hangi saiklerle ve ne şekilde işlendiği hususunun şeriat cezalarında hırsızlık ve gasp arasında bir ayrım yapılmamış olması dolayısıyla çok önem taşımadığı düşünülebilir. Ancak tarihsel pratikte bu durumun aksini düşündüren uygulama ve yorumların bulunduğu da bir gerçektir.
ULUSLARARASI HUKUK
Uluslararası hukuk bir devletin diğer bir devlet veya devletlerle ve yahut bir devletin uluslararası örgütlerle ilişkilerini düzenleyen kamu hukuku dalıdır. Bir devletin ülkesinde vatandaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına “iç hukuk” denir. Bir devletin diğer devlet veya uluslararası örgütlerle ilişkilerini düzenleyen kurallar ise “dış hukuk”u meydana getirir. İç hukukta devlet üstün bir iradeye sahiptir. Fakat, uluslararası hukukta devlet gibi üstün bir iradeye sahip, yani devletlerin bağlı olacakları koyacak ve bunları uygulayacak bir otorite yoktur. Uluslararası hukukta devletler arasında eşitlik söz konusudur. Uluslararası toplum, eşit ve egemen devletlerin yan yana olduğu bir sistemdir. Bu sistemde, eşit ve egemen devletlerin yan yana olması, hem ayırt edici, hem de zayıf olan özelliğidir. Bu durum sistemi güçsüz kılar, çünkü kuralları oluşturan, uygulayan ve yorumunu yapan varlıklar, eşit ve egemen devletlerdir. Birbirine eşit ve egemen varlıklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının kaynağı olarak bir üst organ yoktur. Dolayısı ile bu sistem içinde, kuralları yaratanla, ona tâbi olacak olanlar aynıdır. Milletlerarası toplumda devletteki gibi merkezîleşme yoktur, teşkilâttan yoksun bir yapı sergiler. Yasama işlevi, devletler tarafından gerçekleştirilir.
Uluslararası hukukun kaynakları, andlaşmalar, örf ve adet hukuku, hukukun genel prensipleri, içtihatlar ve doktrindir. Uluslararası hukukun başlıca inceleme konuları şunlardır: Uluslararası hukukun kaynakları, uluslararası hukukun kişileri, uluslararası hukukun mekansal kuralları, kara, deniz, hava ülkesi, devletlerin tanınması, devletlerin halefiyeti, diplomasi ilişkileri, sorumluluk, uyuşmazlıkların çözümü, kuvvet kullanma.
SOSYALİST HUKUK
Rusya komünist devriminden sonra sosyalist ülkelerde uygulanan sistemdir. Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en önemli dayanağı mülkiyet hakkının kişilere değil topluma ait olmasıdır. Bireyler arasındaki özel hukuktan çok toplum çıkarları gözetilmiştir. Ayrıca Marksist ve Leninist düşünceye göre sosyalist hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve toplum komünist düzene geçtiği zaman yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır. Sosyalizmin Avrupa'da çökmesinden sonra sosyalist hukuk sistemi de olumsuz yönde etkilenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder