(Alıntıdır)
İHTİYATİ HACİZBir avukat arkadaşım birkaç yıl evvel karşılıksız bir çek ile ilgili olarak, hem Ticaret Mahkemesine "ihtiyati haciz" ve hem de Cumhuriyet Savcılığı'na "suç duyurusu" dilekçesi hazırlayıp Adliye'ye gitmiş.
Ancak, dalgınlıkla dilekçeleri karıştırıp, Savcılığa yazdığı dilekçeyi Ticaret Mahkemesine, İhtiyati Haciz için yazdığı dilekçeyi de Savcılığa verip bürosuna dönmüş.
Bu arada yanlışlık yaptığının farkına varmış. Ancak, mesai saati bittiği için o gün bu yanlışlığı düzeltememiş ve ancak ertesi gün Adliyeye gidebilmiş.
Önce Ticaret Mahkemesi'nin Kalemi'ne uğramış "-yanlışlık yaptığını, dilekçeyi değiştirmek istediğini" söylemiş.
Kalemdeki katipler dilekçeyi arayıp bulmuşlar.
Ancak Savcılığa hitaben yazıldığı halde, yanlışlıkla Ticaret Mahkemesine verilen bu dilekçe üzerinde Hakimlerin şu notu ve altında da imzaları bulunmaktaymış:
" %15 teminatla ihtiyati haciz talebinin kabulüne".
SÜRÜM SÜRÜM SÜRÜNDÜRMEKBir Ceza Yargıcı bir vesile ile anlatmıştı.
Sayın Yargıç Anadolu'da bir şehirde Ceza Yargıcı iken, bir davanın ilk duruşmasını yapmaktadır.
Olay basittir.
Müşteki ve sanık bu ilk duruşmada hazırdır.
Sanık suçunu ikrar etmiştir.
Yargıç müştekiye "tanığı olup-olmadığını" sormuş ve Tanıkları bulunduğunu ve de hazır olduğunu öğrenince hemen tanıkları dinlemiştir.
Bu aşamada toplanacak başkaca da delil kalmadığından dosyayı Cumhuriyet Savcısına tevdi etmiş, Cumhuriyet Savcısı da hemen esas hakkındaki mütalâsını vermiş ve hemen akabinde de Yargıç duruşmayı bitirip, kararını açıklamıştır.
Karara göre; sanığın suçu sabit görülmüş ve tecziyesine karar verilmiştir.
Yani dava müştekinin isteği doğrultusunda bitmiştir.
Yargıç müştekiye dönmüş ve "-tamam dava bitti, sanığa şu kadar ceza verdik" demiş.
Müşteki şaşkınlık içinde Yargıca dönmüş ve "-nasıl yani, dava bitti mi" diye hayretler içinde sormuş.
Yargıç da "-evet bitti, sanığa ceza verdik" demiş.
Müşteki yine "-ama nasıl olur, bir tek duruşmada dava biter mi" diyerek şaşkınlığını sürdürmüş ve "-ben bu adamı mahkemelerde sürüm sürüm süründürecektim halbuki" diyerek, kızgın bir şekilde salondan ayrılmış.
TANIKBir Ceza Mahkemesindeki duruşmada taraflar çağrıldı.
Taraflardan yalnızca müşteki hazırdı.
Kimlik tespitinden sonra Yargıç müştekiye döndü ve "-olayı gören tanığın var mı" diye sordu.
Müşteki kendinden son derece emin bir şekilde "-Vardır Hakim Bey" dedi.
Yargıç "-ismini söyle de, çağırıp dinleyelim" diye sordu.
Müşteki mağrur bir eda ile "-Cenabı Allah'tır Hakim Bey" dedi.
TEBLİGATŞişli Adliyesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde duruşma sıramı bekliyordum.
Yargıç bir başka davanın duruşmasına bakıyordu.
Yalnızca Davacı yan hazırdı. Belli ki davalıya tebligat yapılamamıştı.
Bayan Yargıç davacı vekiline hitaben "-avukat bey, davalıya tebligat yine yapılamamış" dedi.
Sonra da dosyada bulunan tebligat parçasını incelemeye başladı.
Kısa bir süre sonra, salonda bulunan bizlere dönerek "-bakın bakın Türkiye'de neler oluyor" dedi.
Dikkatimizi Yargıca yöneltmiş ve merakla beklemeye başlamıştık.
Yargıç devam etti "- Darüşşafaka Cemiyeti'ne gönderilen tebligat parçasının arkasında bakın ne yazıyor; muhatap öldüğünden, tebligatın mahalline iadesine".
2 AYNI KONU, 2 AYRI KARAR Bir Dernek, kiracılarını "tahliye etmek" için 2 ayrı icra takibi yapıp, ihtarlı ödeme emirleri tebliğ ettirmişti. Kiracıların Vekili olarak her iki dosyaya da süresi içinde itiraz etmiştim. İtiraz nedeni her iki kiracı için de aynıydı. Yani konular tıpatıp aynıydı.
Kiralayan Dernek Vekili her iki kiracı müvekkilim hakkında da "itirazın kaldırılması ve Tahliye" istemli olarak İcra Tetkik Mercii'nde davalar açmıştı.
Davaların biri 1. İcra Tetkik Mercii'ne, diğeri 2. İcra Tetkik Merciine düşmüştü.
Yani konuları aynı olan 2 ayrı dava, aynı Adliyede bulunan iki Merci Hakimliklerine ayrı ayrı tevzi yapılmıştı.
Yargılamalar sonucunda İcra Tetkik Merci Hakimliklerinden birincisi "itirazın kaldırılmasına ve kiracının tahliyesine", diğeri ise "her iki talebin de reddine" şeklinde 2 FARKLI karar vermişti.
Aleyhimize verilen kararı ben, lehimize verilen diğer kararı da karşı yan vekili temyiz etmişti. Yargıtay'ın vereceği kararı doğrusu merakla bekliyorduk.
Konusu aynı olan olaylar nedeniyle verilen 2 farklı kararlardan hangisi doğruydu???
Bir süre sonra dosyalar Yargıtay'dan dönmüştü ve bizler hayretler içindeydik.
Zira; HER İKİ KARAR DA ONANMIŞTI.
SAVUNMADiyarbakır'da avukatlık yapan bir meslektaşım anlatmıştı.
Diyarbakır'ın sevilen ve sayılan bir ceza avukatı meslektaşımız, duruşmalara yanında yetişen genç bayan meslektaşımızı da götürmektedir. Haliyle duruşmalarda önce kendisine söz verilmekte ve bu nedenle de önce kendisi savunma yapmakta ya da beyanda bulunmaktadır. Daha sonra da usulen genç avukata bir diyeceği olup-olmadığı sorulmakta, genç meslekdaşımız da her keresinde "-üstadımın biraz evvel yapmış olduğu savunmaya (ya da beyanlarına) aynen katılıyorum" diyerek yanıt vermektedir.
Bu durum uzunca bir süre bu şekilde devam etmiştir.
Ancak bu durumu sezinleyen bir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, kim bilir belki de "muziplik" olsun diye, bir duruşmada ilk söz hakkını genç avukata vermeye kalkınca olanlar olmuş.
Ağır Ceza Başkanı, genç meslektaşımıza dönerek, "-evet avukat hanım, ne diyorsunuz, buyrun savunmanızı yapın" demiş.
Böyle bir duruma hazırlıklı olmayan ve hiç beklemeyen genç meslektaşımız heyecanlanmış.. paniklemiş... yutkunmuş... titreyerek ayağa kalkmış ve kekeleyerek; "-ÜSTADIMIN BİRAZ SONRA YAPACAĞI SAVUNMAYA AYNEN KATILACAĞIM" demiş.
YEMİNBir duruşmada Yargıç; hazır olan tanığın kimlik ve adresini saptadıktan sonra tanığa döndü ve "-bildiklerini anlat, sonra yemin edeceksin" dedi.
Tanık bildiklerini anlatmaya başladı ve bildiği başka bir şey kalmadığını imâ ettikten sonra; "-işte böyle hâkim bey, yalanım varsa iki gözüm çıksın, Kur'an musaf çarpsın, Allah belamı versin..." diye devam ederken, Yargıç "-kes kes" diye müdahale etti.
Tanık biraz da korkarak Yargıca döndü ve bizleri kahkahaya boğan şu soruyu sordu; "-ama siz demediniz mi; önce bildiklerini anlat, sonra yemin edeceksin diye"
CÜPPEBir avukat arkadaşım anlatmıştı...
Avukat arkadaşım duruşma sırasını beklemektedir.
O sırada başka bir davanın duruşması yapılmaktadır.
Yanlar sırasında avukat cüppesi giymiş iki kişi yerlerini almıştır.
Yargıç duruşmaya hemen başlamış ve önce davacı vekilinin kimliğini tespit edip, duruşma zaptına yazdırmıştır.
Sonra da davalı tarafa ait bölümdeki avukata dönmüş ve "avukat bey adınız soyadınız ne" diye sormuştur.
Davalı yan sırasındaki cüppeli kişi ise " ben avukat değilim" şeklinde cevap vermiştir.
Bu yanıt üzerine Yargıcın ve salonda bulunan herkesin dikkatleri bu kişiye yönelmiştir.
Adam tedirgin bir şekilde devam etmiş; " ben avukat değilim, davalı Mehmet'im" demiştir.
Yargıcın biraz şaşkınlık, biraz da kızgınlıkla " o zaman neden cüppe giydin be adam" diye sorması üzerine;
Adam, korku ve mahcubiyet içerisinde "ne bileyim, herkes duruşmaya cüppe ile giriyordu, ben de cüppe giydim" demiştir.
YARGITAY YOLU KAPALIBu yaşanmış olay; Değerli Meslektaşım Av. Serdar İYİGÜN tarafından gönderilmiş olup, kendisine bir kez daha teşekkürlerimle...
Anlatılan olay; Değerli Meslektaşımın avukat arkadaşının, ANKARA Adliyesindeki bir Mahkemede yapılan duruşmada yaşadığı bir olaydır.
Olaya konu davanın karar aşamasındaki son duruşması yapılmaktadır. Yan Vekilleri bu duruşmada nihai (son) kararın verileceğine kesin gözüyle bakmaktadırlar.
Beklenildiği gibi; Mahkeme Yargıcı da yanlara son diyeceklerini sorduktan sonra "duruşmanın bittiğini" belirterek nihai kararını açıklamış ve sonunda "... dair YARGITAY YOLU KAPALI OLARAK verilen karar" diyerek duruşmayı bitirmiştir.
Duruşmada hazır olan Yan Vekilleri önce biri birlerine bakmışlar ve davanın gerek miktar ve gerekse özelliği itibarıyla "temyizi olanaklı davalardan olduğunu" bildiklerinden dolayı şaşırmışlar ve Yargıca "Yargıtay yolu nasıl kapalı olur" diye sormuşlardır.
Yargıcın verdiği yanıt ise; " Efendim bu sabah oradan geçtim, belediye çalışması vardı ve yolu da kazmışlardı, Yargıtay'ın yolu inanın kapalıydı, kendi gözlerimle gördüm. Vallahi benim kusurum değil bu" şeklinde olmuş.
KESİN SÜREİzmir' den arkadaşım Av. Feridun ERGÜN anlattı. Anlatılan olay Değerli meslektaşımın bir arkadaşının İzmir Adliyesinde yaşadığı gerçek bir olaydır.
Asliye Hukuk Mahkemesindeki bir davasında davaya bakan Yargıç, davalı vekiline "delillerini liste halinde sunması için duruşma gününe kadar kesin süre vermiş" (Bu arada olayı anlatan meslektaşımız Karşı Yan Vekili olan meslektaşımızı tanımaktadır).
Duruşma başlamış ve her iki yan vekili duruşmaya birlikte girmişlerdir.
Bu arada duruşmada ilginç bir olay yaşanmaya başlamış.
Davalı Vekili Meslektaşımız duruşmanın başından itibaren sürekli olarak çantasını açmaya çalışmaktadır. Ancak "şifreli" olan çantası, her nedense bir türlü açılmamaktadır. Tam bu esnada Mahkeme Yargıcı, Davalı Vekili olan meslektaşımıza dönerek; "-Avukat Bey, geçen celse size delillerinizi liste halinde sunmanız için kesin süre verilmiş, Delil Listeniz hazır mı" diye sormuştur.
Bir taraftan çantayı açmaya çalışan meslektaşımız, diğer taraftan da Yargıca dönüp "- Hazır ettim Sayın Yargıç, ama çantamı açamıyorum" demiştir.
Bunun üzerine olayı anlatan davacı meslektaşımız -biraz da muziplik olsun diye- "- Efendim meslektaşım hep aynı numarayı yapar, kendisine inanmıyorum" demiştir.
Çantayı açmak için kan ter içerisinde kalan meslektaşımız bu söz üzerine; "-inanın Sayın Yargıç Delil Listem çantamda" diyebilmiştir.
Bunun üzerine muzip meslektaşımız "meslektaşımın çantasının çilingir marifetiyle açılmasını talep ediyorum" demiştir.
Bunun üzerine, ortaya çıkan komik durum karşısında Mahkeme Yargıcı' da zabıt katibesine dönmüş ve "- yaz kızım" diyerek şöyle bir ara karar oluşturmuş "- Gereği Düşünüldü: Mücbir sebep doğmuş olmakla; Davalı Vekilinin çantasının uzman bir bilirkişiye (çilingire) tevdi edilmesine ve açtırılarak çanta içerisinde Delil Listesinin hazır edilip-edilmediğinin saptanmasına, masrafın davalı yanca karşılanmasına".
SAVUNMA DEDİĞİN BÖYLE OLURİddiaya göre; erkek olan sanık, bayan memureye "fahişelik yapma" diye hitap etmiş ve memurenin şikayeti üzerine de sanık hakkında "görevli memura, görevi esnasında hakaret yapıldığı" suçlamasıyla ceza davası açılmıştır.
Bu davada ilginç olan, sanık avukatlarının savunmasıdır. Zira yapılan savunma şeytanın avukatını bile kıskandıracak şekildedir.
Meslektaşlarımızın savunması aynen şöyledir;
"Müvekkilimiz müştekiye "FAHİŞE" dememiş, "FAHŞELİK yapma" demiştir. "Fahşe"; müvekkilimin doğup-büyüdüğü yöresinde "hırçınlık, kızgınlık" anlamında kullanılan bir kelimedir. Müvekkilimiz müştekiye "fahşelik yapma" diyerek "sakin ol, hiddetlenme" demek istemiş olup, kendisine hakaret etmemiştir.
Dava, sanığın müştekiye; iddiaya göre "FAH-İ-ŞE" mi, yoksa savunmaya göre "FAHŞE" mi kelimesini kullandığının saptanması yönünden, tanıkların dinlenmesi için ertelenmiştir.
AVUKAT ALIŞKANLIĞIDeğerli Arkadaşım Av. Cafer BEKTAŞ anlatmıştı.
Arkadaşım, benimde tanıdığım bir ortak avukat arkadaşımızın Beyoğlu Nikah Dairesindeki nikahına gitmiş ve nikah salonunun kapısının önünde beklemeye başlamış. Tam o sırada "Ahmet" adındaki tecrübeli avukat üstadımız da nikaha gelmiş. Zira, evlenen avukat arkadaşımız, üstadımız olan "Ahmet Abimizin" yanında staj yapmıştı.
Bu arada küçük bir açıklama yapmak istiyorum.
Anımsanacağı üzere, bundan 5-10 yıl evvel, Nikah Salonlarında, şimdiki gibi elektronik göstergeler olmadığından, evlenecek çiftlerin isimleri bir listeye yazılır ve Nikah Salonunun kapısına asılırdı. Bu şekilde, gelen davetliler nikahın ne zaman kıyılacağını bu listeden öğrenirlerdi.
Bu açıklamadan sonra yeniden olayımıza dönüyorum.
Üstadımız Ahmet Abi, nikah salonunun kapısı önünde ve listeye yakın bir yerde duran arkadaşımız Cafer'i görmüş, selam verdikten sonra;
"Listeye baktın mı, kaçıncı sıradayız?" diye sormuştur.
Arkadaşım "Abi kalabalık olduğu için göremedim" demiştir.
Bunun üzerine Ahmet Abimiz, cebinden hemen bir kalem çıkartıp, kalabalığın arasından listeye ulaşmış ve evlenecek arkadaşımızın ismini bulduktan sonra, bir taraftan "sekizinci sırdayız" diye seslenirken, diğer yandan da evlenecek arkadaşımızın isminin altını kalemle çizerek, duruşma listelerine avukatlar tarafından konan o meşhur "burada" anlamına gelen "B" harfini kondurmuş.
ÇOLUK ÇOCUK HÂKİMİBir hâkim arkadaşımız "Çocuk Mahkemesi" üyeliğine atanmıştı.
Hâkim arkadaşımız yeni görevini ve görev yerini babasına haber vermek amacıyla babasını telefonla aramış ve;
"Baba, tayinim ...........'a çıktı" demiş.
Babası tayin yerine çok sevinmiş zira, hâkim oğlu sonunda gurbetten kurtulmuş ve aynı şehre gelmiştir.
"Peki oğlum, hangi mahkemeye atandın" diye sormuş.
Hâkim arkadaşımız "Çocuk Mahkemesi Hâkimliği'ne" diye cevap verince, babasının morali bozulmuş ve üzgün bir ifadeyle "oğlum, yani sen şimdi çoluk çocuk hâkimi mi oldun" diyerek üzüntüsünü dile getirmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder