4 Eylül 2014 Perşembe
3 Eylül 2014 Çarşamba
HUKUK DEVLETİ VE KANUN DEVLETİ
HUKUK DEVLETİ VE KANUN DEVLETİ
Hukuk devleti ile kanun
devleti son zamanlarda sıkça karşılaştırılan iki devlet modeli olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ancak hukuk devletini tanımlamak ve sınırlarını belirlemek kanun
devletine göre nispeten daha kolaydır. Hukuk devletinin temel özellikleri tüm
siyasal sistemlerde ve toplumlarda hemen hemen aynıdır. Oysa kanun devleti
olarak isimlendiren devlet yönetimi dünyanın değişik ülkelerinde değişik
şekillerde görülebilmektedir. Bu tür devlet modelleri kimi ülkelerde bir
siyasal partinin, kimi ülkelerde askeri elitin, kimi ülkelerde de bir liderin
diktası altında karşımıza çıkabilmektedir.
Bununla birlikte modern
dünyada demokratik rejimlerin devleti hukukun gölgesi altında belli bir
çerçeveye oturtmuş olması da hukuk devletini tanımlamamızı kolaylaştıran bir
faktördür. Demokratik rejimlerde hukukun üstünlüğü ilkesini esas alan hukuk
devleti anlayışı bir bakıma bir ideal olarak karşımıza çıkmaktadır. İdeal bir model oluşturduğu için sınırlarını
ve niteliğini tanımlamamız da kolaylaşmaktadır. Ancak kanun devleti için aynı
şeyi söylemek o kadar kolay değildir. Zira kanun devleti diye ideal bir model
söz konusu değildir. Kanun devleti genellikle yöneticilerin toplum üzerindeki
keyfi yönetimine dayandığı için her toplumda ve zamanda farklı şekillerde
karşımıza çıkabilmektedir. Daha çok hukuk devleti prensibine göre yönetilmeyen
devletleri kanun devleti kategorisinde toplamak gibi bir alışkanlığımız vardır.
Ancak sosyalist rejimlerle teokratik rejimlerde gördüğümüz gibi hukuku bir
ideoloji ya da dini doktrin ile ikame eden rejimlerde de aslında devlet bir
çeşit hukuk veya ideoloji gibi üst değerler sisteminin sınırları içine
çekilmektedir. Bu bakımdan modern demokratik rejimlerde gördüğümüz hukuk
devletinin dışında kalan tüm devletleri kanun devleti kategorisinde toplamamız
oldukça zor görünmektedir.
Temel hak ve
hürriyetler, belli başlı ideolojiler, dini doktrinler ya da yönetici elitin
iradesiyle ilişkisi göz önünde bulundurularak bir analiz yapıldığında genel
olarak üç tür devlet modelinden söz edilebilir: Devleti temel hak ve
hürriyetlerin hizmetine sokan model, devleti bir ideoloji ya da dini referansın
hizmetine sokan model ve devleti yöneticilerin hizmetine sokan model. Temel hak
ve hürriyetlere ve aynı zamanda vazgeçilmeyen ve değiştirilmeyen ilkelere
dayalı olan birinci model hiç kuşkusuz hukuk devletini anlatmaktadır. İkinci
model de hukuk devleti gibi devleti vazgeçilmez ve değiştirilmez ilkelerle
hareket eden bir aygıt haline getirmektedir.
Hukuk devletini “ilkelere”, kanun devletini ise “keyfiyete” dayalı bir
model olarak kabul ettiğimizde ideolojik ya da teokratik sistemler ilkelerle
hareket ettikleri için hukuk devleti modeline daha yakın gibi görünmektedirler.
Ancak sistemin dayandığı felsefe ve temel amaçları bakımından incelendiğinde bu
modellerin hukuk devleti modelinden oldukça uzak mesafede bulundukları
anlaşılır. Hatta ürettikleri değerler bakımından aslında hukuk devletinin en
fazla karşıtı olan modelin bu model olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemleri
hukuk devleti olmaktan çıkaran en temel husus, bunların devleti insanın değil;
belli bir ideolojinin ya da dini doktrinin hizmetine sokmaları; dolayısıyla
içinde bireylerin de yer aldığı sistemin tüm aygıtlarını bu referanslara göre
harekete geçirmeleridir.
Bu bakımdan hukuk
devletiyle karşılaştırılacak olan bir devlet modelinin özellikle de ideolojik
devlet modelinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak buradaki analizler,
yöneticileri sistemin tanrısı haline getiren ve devleti onların keyfi uygulama
alanına dönüştüren üçüncü devlet modeli üzerine bina edilecektir. Kanun
devletini tam anlamıyla karşılayan modelin bu olduğu varsayımından hareketle
bir değerlendirme yapıldığında hukuk devleti ile kanun devletini birbirinden
ayıran bir çok faktörün bulunduğu görülür. İki sistem arasındaki en temel fark
bu sistemlerin felsefelerinde görülmektedir. Hukuk devletinin temel felsefesi
sistemin tüm aygıtlarını insanın hizmetine sokmasıdır. Bu anlamda bürokrasi,
ordu, siyasal partiler, dernekler, kanunlar, ekonomik hayat, kısaca tüm resmi
ve gayri resmi kurumlarıyla sistem bireylerin hizmetine girer; onların temel
hak ve hürriyetleri ve mutluluğu ilkesine göre işler. Birey bu sistemlerde
ulus, devlet, vatan, cemaat gibi kollektif varlıklardan önce gelir; hatta bu
varlıkların üzerinde yer alır. Bu sistemde yöneticilerin devlet otoritesine
sahip olmaktan kaynaklanan her hangi bir üstünlüğü yoktur.
Hukuk devleti bu temel
felsefeden hareketle kanun devletinden çok farklı uygulamalara sahiptir. Hukuk
devleti her şeyden önce eşitlik ilkesine dayanır. Tüm bireyleri aynı insani öze
sahip olarak kabul eder ve buradan hareketle insanlar arasında ayrım yapmaz.
Bununla birlikte devletin bütün kurallarını, faaliyetlerini ve kurumlarını
hukukun üstünlüğü ilkesine dayandırır. Burada esas alınan hukuk, insanların
vazgeçilmez, temel ve evrensel haklarla dünyaya geldiğini kabul eden tabii
hukuktur. Tabii hukuk ilkesi hem devletin üzerinde yer alır; hem de üretilen
pozitif hukuk (toplumun ürettiği yasalar) için bir referans oluşturur. Başka bir
deyişle, hukuk devleti ilkesine göre işleyen bir toplumda tabii hukukun gereği
olarak temel hak ve hürriyetlere aykırı yasa üretilemez. Yasalar yönetici
elitin topluma hibe ettiği bir bağış değil; aksine toplumun kendi temsilcileri
aracığıyla tabii hukukun ışığı altında formüle ettiği kurallardır. Dolayısıyla, yasaların temel hak ve
hürriyetleri esas alması ve toplumun rızasına dayanması şarttır. Hukuk
devletinde yasalar yaptırımcı değil, yapıcıdır; daraltıcı değil,
genişleticidir; yasaklayıcı değil, özgürleştiricidirler. Hukuk devletinde
yasaların kabul ettiği temel ilke “özgürlüklerin esas, sınırlamaların ise
istisnai” olmasıdır. İstisnai bir durum olmadıkça temel haklar ve özgürlüklerle
ilgili bir sınırlama getirilemez.
Oysa kanun devleti
tamamen yöneticiler üzerine bina edilmiştir. Kanun devletinde bireyi aşan
kollektif varlıklar her zaman çok daha önemlidir. Bu anlamda millet, devlet,
cemaat, vatan, ordu, bürokrasi, parti, şef, lider, önder, emir gibi varlıklar
bireylerin mutlak anlamda üzerinde yer alır. Yöneticiler gücünü ve meşruiyetini
ne hukuk devletinde olduğu gibi hukuktan ve halkın rızasından, ne ideolojik
devletlerde olduğu gibi bir ideolojiden ne de teokratik rejimlerde olduğu gibi
bir dinden alırlar. Güçlerinin tek kaynağı vardır; o da devlet otoritesidir.
Otoriteyi sağlam temele dayandırmak için ekonomik kaynaklara olduğu gibi
kültürel ve sosyolojik kaynaklara da mutlak anlamda hükmederler. Yöneticiler
meşruiyetlerini toplumun rızasından ya
da onları üstten bağlayan bir kaynaktan almadıkları için onlarla yönetilenler
arasındaki bağ korku ve zora dayanmaktadır. Bu tür devletlerde yönetimin en
fazla ürettiği değer korkudur. Bir yandan iç ve dış düşman korkusu, bir yandan
da kendi azameti ve kudretinden kaynaklanan bir korku yaratarak toplumu
sindirir ve kendi otoritesine boyun eğmek zorunda bırakır. Bu tür devletlerde
yönetici sınıf iktidarını sürdürmek için her tür araca başvurur. Toplumda genel
geçer dinsel, ideolojik ve kültürel tüm kaynakları kullanarak toplumun
sempatisin kazanmaya ve onlar üzerindeki korkuyu bu tür kaynaklarla yumuşatmaya
çalışır.
Hukuk devletinin
aksine, kanun devletinde en üstün değer devlettir. Devlet hem hukukun yapıcısı,
hem kaynağı hem de koruyucusudur. Devlet yöneticileri birer “ölümlü tanrı”
olarak kabul edilir. Onların tanrıdan farkları ölümlü olmalarıdır. Bu bakımdan
devlet yöneticilerinin beyanları, emirleri, buyrukları kanunlar için önemli bir
referans olarak kabul edilir. Kanunlar toplumun temsilcileri tarafından yapılsa
dahi devletin tayın ettiği çerçevenin dışına çıkamaz. Bu anlamda kanun
devletinde yasaların amacı özgürleştirmek, temel hak ve hürriyetleri
genişletmek ve koruma altına almak değil;
devlete sorgulanamayan bir kutsallık atfetmek ve devlet otoritesini bu
kutsallık üzerinden topluma hakim kılmaktır. Bununla birlikte kanun devletinde
tabii hukuk ve toplumsal rıza yerine geçen şey yöneticilerin emir ve
buyruklarıdır. Dolayısıyla kanun devleti, hukuk devletindeki tabloyu tersine
çevirir. Hukuk devletindeki en üstün değer olan hukukun yerine, devlet ve
devletle özdeşleşmiş olan yöneticilerin iradesini geçirir. Kanun devleti aynı
zamanda insanı esas almadığı için insanlar arasındaki eşitlik ilkesine de fazla
itibar etmez. Burada rejimin dostları ve düşmanları vardır ve bu ölçü muazzam
biçimde imtiyaz mekanizması ortaya çıkarır. Devlet toplumdan kaynak toplarken
de, elindeki kaynakları değişik mekanizmalar yoluyla dağıtırken de dost ve
düşman kategorisine göre hareket eder. Korku mitosundan beslendiği için rejim
hattı zatında kendi bekasını sürdürmek için düşman üretmek zorundadır.
Kısaca, insanlık devlet
olgusuyla karşı karşıya geldiği tarihten beri temel hak ve özgürlüklerle devlet
otoritesi arasındaki gerilim tartışma konusu ola gelmiştir. Eski Yunan ve Roma
dönemindeki büyük felsefi akımlarla Hıristiyanlık ve İslam dinleri insanların
tabii hukukun gereği olarak vazgeçilmez temel bir takım haklarla donatıldığını
kabul etmişlerdir. Bu bakımdan insanların bazı temel haklarını devlet otoritesi
karşısında güvence altına almışlardır. Ancak bunlar devlet otoritesinin
sınırlarını tam anlamıyla tayin etmedikleri için pratikte devletler bireylerin
temel haklarını ihlal edebilmişlerdir. Modern demokrasinin gelişmesine paralel
olarak siyasi anlamda ortaya çıkan kayda değer en önemli gelişme hukuk
devletinin üç temel sacayak üzerinde gelişmiş olmasıdır. Hukuk devletinin bu üç
sacayakları tüm bireylerin eşitliği, hukukun devlet üzerindeki üstünlüğü ve
temel hak ve hürriyetlerin vazgeçilmezliği ilkeleridir. Bir devlet bu ilkelere
göre hareket etmedikçe yönetim yapısı ne olursa olsun, yasaları nasıl yapılırsa
yapılsın bu devlet bir hukuk devleti
olamaz.
2 Eylül 2014 Salı
GENÇ AVUKATLARIN HUKUK SEKTÖRÜNÜN TİCARİ YÖNÜNÜ DAHA FAZLA DİKKATE ALMASI GEREKİYOR
GENÇ AVUKATLARIN HUKUK SEKTÖRÜNÜN TİCARİ YÖNÜNÜ DAHA FAZLA DİKKATE ALMASI GEREKİYOR
Genç Avukatların kariyerlerinin ilerleyen safhalarında ciddi sıkıntılar çekmemesi için aşağıdaki tavsiyelerimi dikkate almalarını öneriyorum.
- Müvekkiller çözüm ister. Bu nedenle, hukukçu tarafınızı konuşturmadan önce sıkıntının ne olduğunu tam olarak anlamanız gerekmektedir. Biraz sağduyulu olmak bile sorunları kolayca anlamanıza ve çözüm üretmenize yardımcı olabilir. Bu nedenle, müşterilerinizi can kulağıyla dinleyin.
- Makul bedeller karşılığında kaliteli hizmet sunun. Yardımcı olamadığınız durumlarda harcadığınız zaman için sakın ücret talep etmeyin. Müşteri mutsuz, siz de mutsuz olacağınız için bir de ücret talep ederek müşterinin algısını daha da kötüleştirmeyin. Mutsuz müşterinin sizi çevresindeki yirmi bir kişiye anlatacağını unutmayın.
- Hukuk hizmeti vermenin profesyonel bir meslek olduğunu hep hatırlayın. Müşteri bulamazsanız bu işi sürdürmeniz zorlaşır. Yeni iş fırsatlarını yakalayabilmek için potansiyel müşterilerin çevresinde bolca zaman geçirmeniz gerekecektir. İşin sadece hukuk hizmeti verme kısmına dalıp giderseniz, müşteri bulmayı ikinci plana attığınız için epey sıkıntı çekersiniz. Bu konuda kendinizi hızla geliştirmek ve yeni müşteri kazanmayı öğrenmek için işin uzmanlarından mutlaka koçluk alın.
- Müşteriler, avukatlık bürolarıyla değil, avukatlarla çalışırlar. On numara internet siteniz, kötü karakterli, duyarsız, telefonlara vaktinde cevap vermeyen, iletişim becerileri zayıf avukatların hatalarını maalesef örtemez.
- Konuşmaktan daha çok dinlemelisiniz. Bu işte çok konuşan çok kaybeder. Müvekkil adayının önünde sağlam bir duruş sergilemek, okulda hızlı parmak kaldırmaya benzemez. Sorunun özünü anlamak için iyi bir dinleyici ve ucu açık sorularla konuyu ortaya çıkaran biri olmalısınız. Konuya hakim olmadan söze başlamak saygınlığınızı sıfırlar. Konuşmak için değil, anlamak için müvekkilin karşısına oturun.
- Büyük bürolarda çalışan genç avukatlar hukukun iş geliştirme kısmına ihtiyaç duymadıklarını düşünüyorlar. Bu uzun vadede onlar için büyük bir dezavantaja dönüşüyor. Farklılaşan müşteri ihtiyaçları ve doygunluğa ulaşan hukuk branşları karşısında ayakta kalabilmek için iş geliştirmeyi iyi bilmek gerekir. Bilmeyenler ise sudan çıkmış balık gibi kıvranmaya devam edeceklerdir.
İŞ GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİZ İÇİN 10 ETKİLİ YÖNTEM
İŞ GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİZ İÇİN 10 ETKİLİ YÖNTEM
Çok fazla şey yapıp yine de istedikleri sonuçları alamadıklarından yakınan birçok avukat görüyorum. Aşağıda size önerdiğim on yöntemi kullanırsanız hayalini kurduğunuz iş sonuçlarına daha kolay ulaşırsınız.
1. İyi iş çıkarmaktan fazlasını yapın. Müvekkilleriniz hukuk fakültesine gitmediklerine göre, sizin hukuk bilginizi ve tecrübenizi ölçme kabiliyetine sahip değiller. İşi arzu edildiği şekilde tamamlayıp bitirmenin yanında, kendiniz ve hukuk büronuz hakkında, yapabilecekleriniz hakkında müvekkillerinize ilave bilgiler verin. Eğitsel pazarlamayla farkındalıklarını arttırın.
2. Bir Plan Hazırlayın. Sakın bir iş geliştirme planı yapmadan işe koyulmayın. Plan mı pilav mı diyenlerin oyununa gelmeyin. Sadece, odaklanılmış bir iş geliştirme planı sizi hedeflediğiniz sonuçlara götürecektir.
3. Planı uygulamaya geçirin. Hem işi satmak hem de uygulamak size biraz zor gözükse de, birebir hizmetin verildiği sektörlerde bu kaderinizdir. Yeni müvekkilleri durmadan sisteme kazandırmak ve mevcutları korumak işin birinci aşaması, onlara en iyi hizmeti vermek de ikinci aşamasıdır.
4. Müvekkillerinizi eğitin. İnsanlar kendilerine bir şey satılmasından hoşlanmazlar. Bu nedenle, müvekkil adaylarını sizinle neden çalışmaları gerektiği konusunda eğitmelisiniz. Onlara anlamlı nedenler vermeli ve sağlayacağınız faydalar konusunda onları ikna etmelisiniz.
5. Mutlak bir odaklanma içinde olun. Güçlü ve odaklanılmış bir iş geliştirme planınız olması bu amaçla önemlidir. Farklı alanlardan işler geldiğinde onları yapmayacaksınız anlamı sakın çıkmasın. Önem sırasına göre hepsine zaman ayıracaksınız. Lakin ana odaklandığınız iş geliştirme planından asla kopmayacaksınız. Her defasında milim milim hedefe yürüyeceksiniz.
6. Müvekkil odaklı olun. Bu yaklaşım, müvekkilin işini anlamakla başlar. Bulundukları sektör, hedefleri, sıkıntıları, müşteri grupları v.s. Yapılan araştırmalarda, müvekkiller en büyük sıkıntılarının avukatlara işlerini sıfırdan anlatmak olduğunu ifade etmişlerdir. Müvekkillere bu konuda zaman kaybettirmeyin.
7. Profilinizi yükseltici faaliyetlerde bulunun. Hedef müvekkillerinizin sizi fark edebilmeleri için daha fazla çaba sarf edin. Makaleler yazın, ticaret gruplarına üye olun, konuşmacı olun, müvekkil adaylarınızın dolaştıkları yerlerde bulunun ve insanlarla tanışmak için çaba sarf edin.
8. Konfor alanınızdan çıkın. İş geliştirme planınızı uygulamaya geçirmek öğle yemeğinizi masanızda yemekten daha sıkıntı vericidir. Şimdi bu sıcakta ofisin klimalı ortamından kim dışarı çıkacak da iş geliştirme yapacak değil mi? İçinde bulunduğunuz ay için yeterli makbuz kestiğinize inandığınız anda gevşeme başlar. Bundan sakının! Her zaman kendinizi zorlamalı, işinizin diğer yarısı olan iş geliştirmeyi aksatmamalısınız.
9. Takım oyuncusu olun. İşini aldığınız müvekkille, yanınızda çalışan asistanla, muhasebecinizle yani kiminle çalışıyorsanız çalışın bir ekip ruhuyla hareket edin. Ortak çaba gösterdiğinizi karşı tarafa hissettirin.
10. Olağan üstü hizmet verin. İyi hizmetin ötesine geçin. Günümüz rekabetçi ortamında bu sunulması gereken minimum hizmet seviyesi olmuştur artık. Müvekkiller sizden daha fazla değer sunmanızı ve fayda sağlamanızı bekler. Bu isteklerini karşılıksız bırakmayın. Sağlayın ki, daha çok isteme hakkınız doğsun.
BİR AVUKAT OLARAK İŞ ÇEVREMİ NASIL GELİŞTİRİRİM?
BİR AVUKAT OLARAK İŞ ÇEVREMİ NASIL GELİŞTİRİRİM?
İyi bir iş çevresi oluşturmak ve bu ilişkileri canlı tutmak Avukatlar için çok önemlidir. Arzu ettiğiniz ilişkileri kolayca kurmak ve insanların güvenini kazanmak istiyorsanız aşağıda yer alan kırk adet tavsiyeyi uygulamanızı öneririm. Network oluşturma ve iş geliştirme alanında bir avukat koçuyla çalışmanız size daha hızlı ilerleme imkânı sağlayacaktır. Alacağınız güçlü destekle iş hedeflerinize kolayca ulaşır, rakiplerinizden bir adım önce olursunuz.
- Hoşlanmadığınız insanlarla ilişki kurmayın ve ilişkiyi devam ettirmeyin.
- Ofisinizin ve evinizin konforunu terk etmediğiniz sürece yeni insanlarla tanışmanız mümkün değildir.
- Mevcut çevrenize odaklanın, uzun zamandır aramadığınız arkadaşlarınızı arayıp, hatırlarını sorun.
- Yanınızda kartvizit olmadan sakın dolaşmayın. Kartvizit olmadan yeni insanlarla tanışmak mümkün olmaz.
- 30 Saniye değer sunumunuzun belleklerde yer edici olması için çalışın.
- Vermeden almayı sakın düşünmeyin.
- İnsanlara bir şey satmak için değil, onlara yardım etmek için orada bulunduğunuzu unutmayın.
- İnsanların ihtiyaçlarını tam olarak anlayabilmeniz için iyi ve sabırlı bir dinleyici olmanız gereklidir.
- Görüşmede ev sahibi gibi davranın. İnsanların kendilerini rahat hissetmeleri ve her şeyin onlar için uygun gitmesi için çalışın.
- Akıllı sorular sorun. Konularına samimi bir ilgi gösterin. Başka türlü insanlardan bilgi alamayacağınızı bilin.
- Çevrenize katmak istediğiniz insanlarla her yerde karışılabileceğinizi unutmayın.
- Çoğu insan çevre edinmek denildiğinde pazarlamayı aklına getirir. Hâlbuki insan ilişkileri kurmak iş geliştirmeden çok daha değerlidir.
- Tanışma esnasında iyi bir şekilde el sıkmanız gerektiğini unutmayın. Eli sıkan ön kolunuzun yere paralel olmasına dikkat edin. Aşırı sıkmayın, bir veya iki defa sıkı bir şekilde sıkabilirsiniz. Bayanların elini sıkarken %30 daha az sıkın.
- Bir şeyleri söylemek ihtiyacı yerine bir şeyleri sorma ihtiyacına sahip olun.
- Sosyal medya ve e-mail, ilişki kurmak için olduğu kadar onları canlı tutmak için de kullanacağınız en önemli enstrümanlardır.
- Başarılı bir çevre oluşturma bir alışkanlıktır.
- İlginizi koşulsuz gösterdiğiniz her görüşmeden insanların mutlu ayrılacağını unutmayın. Rol yapmayın, sadece ilgili olun.
- Akıllı Avukatlar yeni tanıştığı insanların bilgilerini de toplamaya özen gösterirler. Mesleği, sektörü, ailesi, doğum günleri, tatil zamanları v.s. Bu şekilde, onlara yardım etme fırsatını arttırırlar.
- Hep gülümseyin.
- Sizinle çalışmak insanların kafasında ilk aşamada iyi bir çözüm olarak görünmeyecektir. Sordukları sorulara yerinde cevaplar vermeniz, referanslardan, faydalı önerilerinizden ve geçmişte ele aldığınız benzer konulardan örnekler sunmanız, ona sorunlarının çözümü için doğru bir adres olduğunuzu ve kendisine yardımcı olabileceğinizi ispat edecektir.
- Her türlü çevre oluşturma ortamlarına girmeniz zaman yönünden mümkün olamaz. Seçim kriterleriniz olmasını sağlayın. Mevcut müşterileriniz bu toplantıya katılacaklar mı? Çalıştığınız alanla alakalı bir organizasyon mudur? Size bu organizasyonda kendinizi ifade etmeniz için konuşma hakkı verilecek midir? Gibi.
- Güne başlarken dünyanızı o gün değiştirecek kişinin kim olacağını asla bilemezsiniz.
- Bir kokteyl yerine limonlu soda içmek sizi kokteyl tarzı organizasyonlarda ayık tutacak ve gevşemek yerine işe odaklanmanızı sağlayacaktır.
- Sadece kendinizi insanlara tanıtmayın. Çevrenizde bulunan ve tanıdığınız diğer insanları da başkalarına tanıştırın.
- Toplantılarda ve seminerlerde yaka kartı bile takıyor olsanız, tanışma sırasında isminizi yüksek sesle söyleyin. Çünkü bazı insanlar gördüğünü hatırlarken, bazıları duyduklarını hatırlarlar.
- Yaka kartınızı el sıkan elinizin tarafına takın. Bu şekilde karşı tarafın göz temasını daha kolay yakalarsınız.
- İnternette bir tanıdığınızla alakalı bir konu okuduğunuzda ona bu yazının bir linkini mail ile gönderin. “Bu yazıyı okuyunca seni hatırladım” deyin.
- Tartışmalı konulara sakın girmeyin. Din, seks ve siyaset gibi.
- Sosyal medya yoluyla gönderdiğiniz paylaşımlarda insanları gücendirecek konulardan kaçının.
- Küçük atıştırmalıkların ikram edildiği davetlere yemek yiyip gidin. Bu şekilde, el sıkmak için boşta eliniz olur.
- İyi bir hikâye anlatmayı öğrenin.
- Başkalarının hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olun. Diğerleri size yardımcı olduğunda da onlara teşekkür edin.
- Kartvizitlerinizi sağ cebe, başkalarından aldığınız kartvizitleri de sol cebe koyun. Bu şekilde kartları karıştırmazsınız.
- Kart alış verişini başlatmak kolaydır. “Size bir kartımı verdim mi? Bu değerli tanışmamızdan sonra da sizinle irtibat halinde olmak isterim.”
- Dedikodu yaymamaya gayret edin. Hakkında konuştuğunuz kişinin ileride karşınıza çıkıp çıkmayacağını bilemezsiniz.
- Akıllı çevre edinme faaliyetleri tesadüfen olmaz. Gece ve gündüz planlanır.
- Vücut lisanı size iş aldırır. Ellerinizi cebinizden çıkarın. Sosyalleşirken kollarınızı göğüs hizasında katlamayın.
- Sırları kendinize saklayın.
- Her zaman nazik olun.
- Sabırla 39 maddeyi uygulayın.
Tarkan Karabel
Sales & Marketing Director & Lawyer Coach
Kaynak: t-hos.com.tr
BEN AVUKATIM
BEN AVUKATIM
Ne işle uğraşıyorsunuz sorusuna cevaben, ben gayrimenkul avukatıyım, icra iflas avukatıyım, iş hukuku avukatıyım gibi cevaplar veriyorsanız vay halinize. Bu cevaplar insanların akıllarında hiçbir etki bırakmaz. Hatta bazen ters bile tepebilir. Bazı insanlar avukatlardan hoşlanmaz. Onları daha eğitimli bulduklarından dolayı kıskançlık duyabilirler. Her şeyden önemlisi “Ben avukatım” dediğiniz anda konuşma durur ve konuşmayı devam ettirmek güçleşir.
Bunun yerine insanların sizi daha iyi algılayabilmesi ve ortak bir yön kolayca bulabilmeleri için farklı bir kendini ifade etme biçimine sahip olmalısınız. Uzmanlığınıza göre bu değer sunumunu otuz saniyede karşınızdaki insana vermelisiniz.
“Doktor hatalarından dolayı sakat kalmış insanları duymuşsunuzdur. Ben onların haklarını bir hukukçu olarak savunmaktayım.”
“İdare’nin haksız sebeplerle istimlâk ettiği arazi meselelerini duymuşsunuzdur. Ben, gayrimenkul sahiplerinin haklarını koruyan bir hukuk bürosunda çalışmaktayım.”
“Haksız yere işten çıkarılan işçileri bilirsiniz, ben onların tekrar işe iade edilmeleri için mücadele veren bir hukukçuyum. Sizin hiç böyle sıkıntılarınız oluyor mu?”
Bu ve bunun gibi sayısız otuz saniye değer sunumu hazırlanabilir ve bir sonraki tanışmada çevrenizdeki insanlara bu şekilde kendinizi ifade edebilirsiniz. Bu etkili değer sunumları sayesinde, ayaküstü de olsa insanlar ne gibi faydalar sağladığınızı hemen algılarlar.
Siz hala “Ben avukatım” mı diyorsunuz?
Adalet Nedir Adalet Felsefesi
Adalet nedir? Güncel sözlükte: 1. Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe. 2. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme 3. Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşlar 4. Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk. Felsefe terimi olarak:doğrunun, hakkın korunması; doğru olmanın öz belirtisi. 1. Platon ve Aristoteles’ten beri, herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme demek olan bir ana erdem. 2. (Daha dar, biçimsel anlamda) Doğru olarak kabul edilmiş olanda uzlaşma. Herkesin hakkının yasalarla tanınmış olması. 3. (En dar anlamda) Yargıcın niteliği olarak, yürürlükte olan hukuk yasalarının kesin bir uygulanması. Ancak bu uygulama, insan yaşamındaki durumların ve ilişkilerin sonsuz çeşitlililiği ve karmaşıklığı içinde, çok kesin ve en yüksek tüze olarak görülmek istenirse, en büyük bir tüzesizliği de dönüşebilir; bu yüzden ölçülü bir sağduyuyla tamamlanmak zorundadır. Kökenbilimsel sözlükte: 1. dengeli olma, adil olma, hak gözetme, 2. adalet < Ar ˁadala عدل denk idi, dengeledi, adil davrandı.
Kısaca, “ahlaki doğruluk” algısıdır denilebilir. Hukuk kurallarının uygulanışı olarak algılandığı gibi, bireyler arası görgü, örf, gelenek ve göreneklere uygun eşitlik anlayışı da olabilmektedir. Kelime birçok dilde birçok farklı kavramı çağrıştırır. Antik çağlarda adalet, iktidar tarafından konulmuş kurallara uymaktır. Bu kurallar Frigya’da çift bozanı öldürmekken, Roma’da gladyatör dövüşlerinde eğlence olarak öldürülmek olabilir. Tarih boyunca göreli ve çok farklı adalet anlayışları türemiştir. Bugün adalet, hukuk kurallarının uygulanışı olduğu kadar, sosyal adaleti de çağrıştırır. Sosyal adalet ise toplumun sömüren ve sömürülen kesimi arasındaki ahlaki eşgüdümdür. Toplumun geneli için, en azından zaruri yaşam şartlarının sağlanması ve sebepsiz zenginleşmenin önlenmesi sosyal adaletin önemli öncelikleridir.
Cumhuriyet adlı diyalogda Platon, Sokrates’i adalet konusunda anar. Adaleti, kişi ve devlet kapsamında düşünür. Adalet devletin ve bireyin farklı kısımlarının uyumlu ve düzgün ilişkisidir. Kişinin hayatından en etkin biçimde yararlanması adalete bağlıdır. İnsan adil olarak hayattan aldığını verir. İnsan ruhunu üçe ayıran Platon bunların akıl, ruh ve iştah olduğunu söyler. Adalet insanın farklı kısımlarının eşgüdümüdür. Kısacası, Platon’a göre adalet uyumdur.Bir de ilahi adalet anlayışı vardır. Platon’un Euthyphro ikilemiyle anılan diyalogunda anılır. Ahlaki olan ahlaka uygunluğundan dolayı mı iyidir yoksa bu tanrının iradesi midir? sorusuna yanıt aranır.
Doğal adalet kavramı John Locke ile anılır. Doğanın adaletini savunanlar, adaletin fizik kuralları gibi işlediğini söyler. Onlara göre her etkinin bir tepkisi vardır. Adalet bireysel ya da kısmi değildir, evrenseldir. Hiçbir olay alakasız olamaz, her şeyin bir nedeni vardır demektedirler. Toplum sözleşmesi olarak adalet, ilk defa Platon ve Epikür’de tarif edilmiştir. Daha sonra modern toplum sözleşmesi algısını oluşturan Thomas Hobbes, John Locke, Jean-Jacques Rousseau ve Immanuel Kant’ın eserlerini görmekteyiz. Düşünürlere göre toplum sözleşmesi, herkesin ortak olduğu bir anlaşmadır. Devletin otoritesini ve hukukun üstünlüğünü geçerli kılar. Yazısız bir antlaşmadır ancak toplum üzerinde eskiden beri etkili ve geçerlidir. Toplum sözleşmesi doğadaki katı ve afaki durumun toplumsal uzlaşıyla bertaraf edilmesidir. İnsanlar, iletişim kurmanın, birlik olmanın faydalarını deneme yanılmayla tarih boyunca anlamışlardır. Sonucunda Kant’ta görülen milletlet birliği fikrinin 1919 itibariyle kurulduğunu ve toplum sözleşmesinin zirve yapılarından biri olduğunu söylemeliyiz.
Sonuçta birçok adalet algısı olduğunu söylemek mümkündür. Ancak kelime kökünden de yola çıkarak “denge” unsuruna odaklanabiliriz. Kişi kendi duygusal durumuna, günlük yaşantısına dengeli yaklaşırsa kendi faydasınadır. Devlet de böyledir. Her şeyi ölçüp biçerek, tartarak uygulayan ve hiçbir şeyin fazladan olmadığını bilen bir devlet ya da birey adaleti sağlayabilir.Hiçbir şey yoktan var olmaz ve var olan da yok olmaz. Bunu göz önünde bulundurarak fazlalıklarımızın eksiklerimizle anlamlı olduğunu ve adil olmanın kendi faydamıza olduğunu belirtmeliyiz.
Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz. M.K. Atatürk
Medeniyetin ilk şartı adalettir. - Sigmund FreudKaplan adamı öldürmek isterse adı vahşilik, adam kaplanı öldürmek isterse adı spor olur. Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir. - George Bernard ShawAdalet taksimcidir, bölüşülecek şeyleri o bölüştürür… fakat şaşılacak şey şu ki bunda ne cebir vardır ne de zulüm! - Mevlâna Celâleddin-i RûmîAdalet, her şeyi lâyık oldugu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külâh başın. - Mevlâna Celâleddin-i RûmîYapacağımız ilk şey, hadi tüm avukatları öldürelim. William Shakespeare, Kral Henry VI, Bölüm 2 Kaynak:http://www.dmy.info/adalet-nedir-adalet-felsefesi/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)