“Uzun ve yorucu bir hazırlık sürecinin ardından hayallerini süsleyen fakültede okumaya hak kazanmıştır. Görev başarıyla tamamlanmış ve Lawyer’ın defterindeki lise sayfası kapanmıştır. O artık öğretmenler zili çaldıktan sonra derse girebilmek için geç kağıdı almak, alırken de müdür yardımcısının pos bıyığının altından gelen bir yığın azarla karışık tembih kelamına maruz kalmak zorunda olan bir liseli değil; derse girmese dahi kimsenin niye girmiyorsun demeyeceği bir ‘üniversiteli’ dir.
Üniversiteye adım attığı ilk andan itibaren yepyeni bir dünya bekliyordur onu. Tabi ilk günler dekanı gördükleyin eli olmayan kravatını düzeltmeye yeltenecek olsa da alışacaktır kısa bir müddet sonra üniversiteli olmaya, alışacaktır gününün büyük bir bölümünü hukukçu kimliğinin neşvüneması için fakültesinde düzenlenen konferans, panel, sempozyumlarda geçirmeye ve dahi nitelikli fakülte kütüphanesinde saatlerce araştırma yapmaya alışacaktır zor da olsa. En önemlisi de öğrenciye kendisinin bir hiç olduğunun, kendisine söyleneni yapmaktan başka çaresi olmadığının, mütemadi aralıklarla hatırlatıldığı, temelinde; okuyan, yazan, fikir ortaya koyan değil de tabiri caizse çiçek olup dinleyen, denileni yapan, çoktan seçmeli sorulardaki tek doğruyu bir dakika içerisinde tespit edebilen bir yığın insan üretme amacı olan eğitim anlayışından kurtulacaktır. Artık üniversitede bambaşka şartlar ve olanaklar bekliyordur onu.
Lawyer araştıran, düşünen, hocası ve arkadaşları ile entelektüel tartışmalar yapan, hukuki sorunlara çözüm önerileri üreten ve de bunları yaparken etik değerlerinden taviz vermeyen bir öğrenci olarak üniversite hayatını dinamik bir şekilde sürdürecek nihayetinde kalifiye bir hukuk insanı olarak fakülteden mezun olacaktır.”
Türkiye’de hukuk okuyan birisi iseniz kazın ayağının pek de böyle olmadığının farkında olduğunuzdan eminim. Yazdıklarım, hukuk fakültesine yeni kayıt yaptırdığım dönemler beni burada neyin beklediğine dair zihnimde belirenlerden bir kesit. Açıkçası bugün aklıma geldiğinde gülümseyeceğimi belki sizi de gülümseteceğimi o zamandan tahmin edemezdim. Hukuk fakültesi denince üniversite kapısında toy bir delikanlının aklına gelen şey ile aslında olan arasında gerçekten çok fark var.
Üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı bu günlerde liseden yeni mezun olmuş çiçeği burnunda hukuk fakültesi adayı kardeşlerimin fakülteye girmeden evvel neyle karşılaşacaklarını aşağı yukarı bilerek gelmelerine katkı sağlamak amacıyla kalemi elime aldığımı söyleyebilirim. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden bu yıl mezun olmuş birisi olarak hatırlayabildiğim kadarıyla hukuk öğrencisi olmakla ilgili birtakım deneyimimi ve doğru bilinen bazı yanlışları sizlere açık yüreklilikle aktarmak niyetindeyim.
İlk olarak şunun altını çizmek istiyorum: Hukuk Fakültesi dört yıldır ve dört yılda biter.
[1] Sene tekrarı yapmak durumunda kalan arkadaşların büyük çoğunluğu “İmkan ve şeraitin namüsait mahiyette tezahür etmesi sonucu” bu menfur hadise ile karşı karşıya kalmaktadır dolayısıyla bu konuda müsterih olunuz ve ön yargısız bir şekilde fakülte hayatınıza başlayınız.
Ek olarak her ne kadar biz hukuk öğrencileri bunun edebiyatını yapmayı çok sevsek de aslında tuğla gibi kitapları hatmetmeyiz. Derslerimizin yarıdan fazlasını fotokopiye bırakılmış ders notlarını okuyarak geçebiliriz. Masamızda fotoğrafını çekip tweetimize meze yaptığımız o bin küsur sayfalık kitapların tamamını değil içerisinden hocanın derste üzerinde durduğu sınav sorumluluğu kapsamında olan bazı bölümleri okuruz çoğu zaman da kitabın hatırı sayılır bir kısmı sınav kapsamı dahilinde değildir zaten.
Hukuk fakültesinde bir dersten şu şekilde başarıyla geçilebileceğini söyleyebilirim:
[2] Az çok dersleri takip edersiniz, hocanın üzerinde durduğu konuları kitaptan çalışırsınız, çalıştığınız derste tutulan notu bir iki defa altını çizerek okursunuz, hocanın derste çözdüğü pratik çalışmaları güzel bir şekilde gözden geçirirsiniz ardından sorumlu olduğunuz kanun maddelerine göz gezdirip sınava girersiniz ve inanın düzenli çalıştığınız derslerde bu süreç hiç de canınızı sıkmaz. Düzenli olarak ders çalışmazsanız da vize ve final haftalarından belli bir süre önce başlar ve yoğun bir şekilde derslerinize odaklanırsanız
[3] gene konuları yetiştirir ve derslerinizi başarıyla geçersiniz. Fakat hem dönem içerisinde düzenli çalışmayayım hem de sınavlarımın yaklaştığı süreçte kasmayayım sınavdan bir gün önce ikindi ve sınav günleri sabah namazına müteakiben yapacağım çalışmalarla fakülteyi bitireyim derseniz Eğitim Fakültesi’nde okuyan arkadaşlarımdan aldığım bilgiye göre sizin için doğru adres evinize en yakın Sınıf Öğretmenliği bölümü olacaktır.
Biz hukuk öğrencilerinin; “Çok çalışıyoruz, fosforlu kalemler tek yoldaşımız, altını çizdiğimiz sayfaları üst üste koysak boyumuzu aşar, sabahlara kadar bir elimizde kahve bir elimizde OĞUZMAN’ın BORÇLAR kitabı yastığa yorgana hasret kaldık.” edebiyatı yapmamızın kanaatimce bir sebebi diğer fakülte öğrencilerinin az çalışarak derslerini geçebiliyor olmaları belki bir sebebi de bu konularda biraz hava atmayı seviyor oluşumuzdur.
Şu ders geçilmez, şu hocanın dersini ilk yıl finalde veren çocuk kör oldu gibi söylentiler mesela, çoğunlukla biz öğrenci milletinin abartısıdır. İnanın hiçbir dersinizin hocası sizden olağanüstü bir performans göstermenizi beklemeyecek derslerinize “makul bir özen”
[4] gösterdiğiniz takdirde size sıkıntı yaşatmayacaktır. Dört yılda almış olduğum otuz dokuz dersi gözden geçirdiğimde bu söylediğimin istisnası beş veya altı ders ile karşılaştığımı söyleyebilirim ki bu kadar kusur kadı kızında da olur.
[5] Öyle zannediyorum diğer hukuk fakültelerinde de durum bundan farklı değildir. Kanımca abartının temelinde ne kadar zor sınavlara giriyor isek o kadar nitelikli olduğumuzu telakki etmemiz yatıyor. Hâlbuki bu çok da sağlıklı bir düşünce değil. Nitekim öğrenim psikolojisi açısından ele alınacak olursa öğrencinin hak ettiğinin altında bir not alması, eğitimcilerin kullandığı terim itibarîyle “olumsuz pekiştireç” niteliğine sahip. Genel manada bu durumun öğrenme konusunda negatif bir etki oluşturduğu kabul edilmektedir.
[6] Yeri gelmişken değerli hocalarımın hoşgörüsüne sığınarak ve dahi haddimi bilerek şu hususa değinmek istiyorum. Üniversitede kürsüdeki kişi o dersle ilgili inceleme-araştırma-değerlendirme yapma konusunda karşısındakilere yol gösterici bir rol üstlenmeli. Misyonu buna ilgi çekmek ve bunu sevdirmek olmalı.
[7] Yoksa sözgelimi, saç baş yoldurtarak geçirilen öğrenci o an için konuları çok iyi hıfzetse de bu sefer dersten soğuyacak ve mecbur kalmadıkça bir daha o dersle karşılaşmak istemeyecektir. Hıfzettiklerini de maksimum bir iki yıla unutacağı için tabir-i amiyane ile alınan abdest ürkütülen kurbağaya değmeyecektir.
Sevgili hukuk talebesi olmaya aday olan dostlarım, sizin henüz başında olduğunuz bu yoldaki ayak izi daha kurumamış ve bu manada her daim inşallah yola revan olmaya niyetlenmiş birisi olarak, hangi durum ve koşullarda ne şekilde geçerli olacağını değerlendirme noktasında takdirinize güvendiğim bir diğer konu şu: mümkün mertebe derslere devam edin amma velakin sadece bir kenara oturup acı ot yemiş buzağı edasıyla bir uyur bir uyanır şekilde ders dinlememelisiniz. Bu belki içinizi rahatlatır fakat doğrusunu söylemek gerekirse size pek de bir şey katmaz. Girdiğiniz derslerde katılımcı olmaya söz almaya görüş bildirmeye gayret edin.
[8] Dersin insicamını olumsuz etkilememeniz durumunda hocalarınızın da bundan hoşnut olacağını söyleyebilirim.Fakültem olan Dokuz Eylül Hukuk’ta gördüğüm şu ki, hocalarımızın çoğunluğu alanında iyidir kendileri iyi ders anlattıkları gibi derse katılım noktasında da teşvik edici olurlar. Tabi bunun yanı sıra bildiğini size aktarma konusunda sıkıntı yaşayan bundan dolayı derslerde sizi de kendisini de geren öğretim görevlileriyle veya artık ders anlatmaktan bıkmış hayat enerjisi düşük bazı profesörlerle hatta derse hazırlanmadan geldiği için anlatacağının başını sonunu karıştırarak bulamaç halinde size sunan hocalarla da karşılaşabileceksiniz ki bu tarz derslere girerek harcayacağınız vakti başka türlü değerlendirmek sizin için daha iyi olacaktır. Son olarak dikkatinizi çekmek istediğim bir iki hususa daha değinerek yazımı bitirmek istiyorum.
“Derler ki zamanın birinde bir köylü medrese eğitimine yeni başlamış olan talebeye filan konuyla ilgili bir fetva sorar. Talebe hemen cevap verir. Medresede ikinci sınıfı okuyan bir başka talebeye sual eder bu talebe biraz düşündükten sonra cevap verir. Üçüncü sınıfı okuyan talebe, amca yarın gel cevabını vereyim der, aynı suali dördüncü sınıf talebesine sorar o ise soruyu etraflıca dinleyip anladıktan sonra bey amca haftaya gel cevabını vereyim der. “
Kıssa söylemek istediğimin hâsılını ortaya koyuyor. Biraz açmak gerekirse siz değerli kardeşlerime de birinci sınıftan itibaren eşiniz dostunuz, akrabalarınız, alışveriş yaptığınız bakkalın sahibi, alt kattaki babacan amca vs. dayısıgillerle aralarında olan miras uyuşmazlığından tutun filan kişinin diz kapaklarına sıktıklarında kaç yıl yiyeceklerine kadar farklı niteliklerde hukuki sorular yöneltecekler siz de daha roma hukukunda res mancipi-res nec mancipi mal ayrımını öğrenirken olağan üstü bir performans sergileyerek bu sorulara cevap vermeye çalışacaksınız.
[9] Diyeceğim o ki biz yaptık ama siz yapmayın, bilmediğinizi bilin.Bir diğer, sığ siyasi meselelerin konuşulduğu bir ortamda bulunduğunuz zamanlar konuyu mümkün mertebe değiştirmeye gayret edin zira az sonra gündemde ne kadar siyaset mutfağında partizanlık sosuyla terbiye edilmiş hukuki mesele varsa hepsini hukuki açıdan ele almak zorunda kalırsınız ki şu aşamada pek de becerebileceğiniz bir iş değildir. Tabi ki iyi bir siyaset takipçisi olmanız gerektiğini hukukun ve siyasetin birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini söylemeliyim ancak partizan ve sığ bir siyaset anlayışından kendinizi korumaya özen göstermelisiniz.
Biz gençlerin vizyon sahibi olmaya gönül coğrafyamızın da vizyon sahibi gençlere ihtiyacı var. Vizyonumuz iyi bir iş sahibi olmak üzere olmamalı ama işimizin de vizyonumuza uygun olması gerekiyor. Bunun için meslek tercihi konusunda kendinize bir perspektif çizmelisiniz. Biliyorum şu an birçoğunuzun kafasında ilerde Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanı vs olmak var ancak yine de mezun olduktan sonra yapacağınız işe daha birinci sınıfta, normlar hiyerarşisinin piramiti ile yeni haşır neşir olmuş iken karar vermemenizde fayda olduğunu söyleyebilirim.
[10] Yapacağınız işten konu açılmışken belirtme ihtiyacı duyuyorum ki fakülteye girdiğiniz ilk andan mezun olana kadar bir yerlerde sürekli duyacağınız avukatlık mesleğine yönelik tezviratlarpek kulak asılası cinsten değildir. Tanıdığım birçok avukat mesleğini dürüst bir şekilde icra etmekte olup yaşam standartları ve toplum nezdindeki itibarları da gayet yerindedir. Yaklaşık sekiz farklı meslekte çalışmış birisi olarak söylüyorum yalanla iş yapmak her mesleğin problemidir ve her mesleğin erbabı arasında iyi örneklere de kötü örneklere de rastlamak mümkündür.
Değerli üniversite talebesi olma adayı kardeşlerim, eminim ki sizler de sadece fakülte bitirmenin size yeteceğini düşünmüyorsunuz, haklısınız: yetemez. Bu yüzden size tavsiyem hiç vakit kaybetmeden daha fakültenin giriş kapısından sağ ayakla içeri girip “Bismillah” dediğiniz andan itibaren ilke ve değerlerinizle bağdaşan bir sivil toplum hareketi arayın. Şunu unutmayın hukuk fakülteleri hukuk mezunu yetiştirir hukukçu olmak için ise diplomadan fazlasına ihtiyacınız var. Sivil toplum kuruluşu ve öğrenci topluluklarına katılımınız hayatın her alanında var olmanız dinamik bir hayat geçirmeniz açısından gerçekten çok önemli. Tabi doğal olarak bu konuda seçici olmanız enerjinizi ve vaktinizi boşa harcamamanız için şart. Heybesinde sadece sloganlar olan bir sivil toplum anlayışı ile sizden sadece dinleyici olmanızı bekleyen size sayıyı artıran konu mankeni rolünden ötesini biçmeyen bir sivil toplum anlayışı da ülkemizde maalesef mevcut ki bu yapıda bir sivil toplumun size ve topluma bir şey katmayacağını belirtmeye gerek yok. Ancak kusursuz insanların kusursuz bir şekilde oluşturduğu ve kusursuz şekilde işleyen giren çıkan herkesin peygamber ahlakına sahip olduğu dört dörtlük bir vaziyette lütfedip buyurmamı bekleyen bir hareket olmazsa ben de yokum tavrı da takınmayın.(Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.) Hata yapmayan aslında iş yapmıyordur. Bu bağlamda düşündüğümüzde sizden daima üretmenizi bekleyen size nesne değil özne misyonu yükleyen bir hareketin, ilke ve değerlerinizle bağdaştığı takdirde ismi cismi çok da fark etmez, içerisinde olmanızı şiddetle tavsiye ederim.
VEL HASIL-I KELAM
“Talebe, hakikatler peşinde koşan, gayesi manevi olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır. Mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değil. “ der Nurettin TOPÇU.
“Gençlere önerimdir, gittiğiniz okullar size yetmeyecek, yetiştirmeyecek. Öyle kurgulandılar. Deliler gibi kitap okuyun! Okuyun güçlenin. “ der İlber ORTAYLI.
“Öğrenci işlerinin kapısında kayıt işlemleri için beklerken mezuniyet işlemlerini tamamlamaya gelen son sınıf öğrencilerine gıpta ile baktığı zamandan bu güne dört yıl geçmiştir ancak dün gibi aklındadır o gün verdikleri öğrenci kimlik kartını eline alıp da üzerindeki en küçük yazıya kadar okuduğu an, dün gibidir. Kütüphanede Hukuk Başlangıcı çalışırken yanındakinin Ticaret Hukuku kitabına bakıp sanki o aşamaya daha çook varmış gibi iç geçirdiği zamanlar. Encamında görev başarıyla tamamlanmış ve Lawyer’ın hayatındaki lisans eğitimi sayfası kapanmıştır. Su gibi akıp giden dört yıl onu hayal ettiğinden farklı bir noktaya taşımış ve bu noktada heybesindeki en değerli şey elindeki mezuniyet belgesinden ziyade, edindiği tecrübeler ve kurduğu dostluklar olmuştur. Hangi üniversiteyi yerleştiğini görmek için bilgisayar ekranına kilitlenmiş meraklı gözlerin sahibi Lawyer, sanki gözlerini kapayıp açtığında kendisini, bugünün meraklı gözlülerine o günden bu güne dört yıllık gözlemlerini belki eksik belki yanlış ama samimi bir şekilde aktarırken bulmuştur. Yazmayı unuttuğu birçok şey olmuştur elbette ancak muhabbetle okuyanlara teşekkür etmeyi unutmayacaktır.”
Teşekkürler. . .
[1] Hatta bir işte çalışırken hukuk fakültesini kazanan birçok kişi bir yandan mesaisini devam ettirmesine rağmen fakülteyi dört yılda bitirebilmektedir.
[2] Normal bir hocanın normal bir sınavı için geçerlidir. Anormal hocalarla ve de bazen normal hocalarınızın anormal sınavlarıyla karşılaşabileceksiniz.
[3] Halk arasında buna ineklemek de denir.
[4] Size göre makûl ile hocaya göre makûl’ün aritmetik ortalaması dolayları sizi idare edecektir.
[5] Bülbülün ol nefha-i feryadına aşık demem
Yüz çevirir goncadan gül gösterince harını
Salih Baba Divanı
[6] “İlk vizede öğrencilerin çanına ot tıkayayım da daha baştan kendilerini salmasınlar” diye düşünen hocalarıma hürmetlerimi sunuyorum.
[7] “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir, düşünmek için aklın eğitilmesidir.”Albert Einstein
[8] Bunu yapmadan da yüksek notlar alabilirsiniz ancak eğer yaparsanız medeni cesaretinizin artmasında ve kendinizi ifade etme kabiliyetinizin gelişmesinde size ciddi katkı sağlayacaktır.
[9] Önemli Not:Yük ve çeki hayvanları res mancipi mallardan olup deve ve fil bunun istisnasıdır.
[10] Tabi “Hele bi hayırlısıyla mezun olalım da o zaman düşünürüz” de demeyin.
Kaynak http://www.imsakdergisi.com/yahya-usman/the-lawyer/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder